
Onlar, öyle kimselerdir ki, (Allah)
kalplerine imanı yazmış ve onları Kendinden bir
ruh ile desteklemiştir. Onları, altlarından ırmaklar
akan cennetlere sokacaktır; orda süresiz olarak
kalacaklardır. Allah onlardan razı olmuş, onlar
da O'ndan razı olmuşlardır. İşte onlar Allah'ın
fırkasıdır. Dikkat edin; şüphesiz Allah'ın fırkası
olanlar, felah (umutlarını gerçekleştirip kurtuluş)
bulanların ta kendileridir. (Mücadele Suresi, 22)
Cenneti Şiddetle Umanlar: Allah'ın Fırkası
Allah'ın cennetini vaat ettiği ve
müjdelediği müminlerin belli başlı vasıfları ayetlerde
şöyle belirtilmiştir:
İman edip, salih amellerde
bulunurlar. (Bakara Suresi, 25)
Allah'tan korkup sakınırlar.
(Al-i İmran Suresi, 15)
Bollukta da darlıkta
da infak ederler. (Al-i İmran Suresi, 134)
Öfkelerini yenerler.
(Al-i İmran Suresi, 134)
İnsanlar(daki hakların)dan
bağışlama ile (vaz) geçerler (Al-i İmran Suresi, 134)
Çirkin bir hayasızlık
işledikleri ya da nefislerine zulmettikleri zaman,
Allah'ı hatırlayıp, hemen günahlarından dolayı bağışlanma
isterler. (Al-i İmran Suresi, 135)
Yaptıkları (kötü şeylerde)
bile bile ısrar etmezler. (Al-i İmran Suresi, 135)
Allah'a ve elçisine
itaat ederler (Nisa Suresi, 13)
Namazı kılarlar, zekatı
verirler, elçilere inanır, onları savunup desteklerler.
(Maide Suresi, 12)
Doğru sözlüdürler.
(Maide Suresi, 119)
Hicret ederler, Allah
yolunda mallarıyla ve canlarıyla cehd ederler. (Tevbe
Suresi, 20)
Güzel davranışlarda
bulunurlar. (Yunus Suresi, 26)
Rabbimize kalpleri
tatmin bulmuş olarak bağlanırlar. (Hud Suresi, 23)
Tevbe ederler. (Meryem
Suresi, 60)
Emanetlerine ve ahitlerine
riayet ederler. (Müminun Suresi, 
Namazlarını (titizlikle)
korurlar. (Müminun Suresi, 9)
Hayırlarda yarışırlar.
(Fatır Suresi, 32)
Muhlistirler. (Saffat
Suresi, 40)
Allah'ın ayetlerine
iman ederler. (Zuhruf Suresi, 69)
Bizim Rabbimiz Allah'tır
deyip, sonra dosdoğru bir istikamet tuttururlar. (Ahkaf
Suresi, 13)
Takva sahipleridir.
(Muhammed Suresi, 15)
Gönülden Allah'a yönelip,
dönerler. (Kaf Suresi, 32)
Görmedikleri halde
Rahman'a karşı içleri titreyerek korku duyarlar ve
içten Allah'a yönelmiş bir kalp ile gelirler. (Kaf
Suresi, 33)
İhsanda bulunurlar.
(Zariyat Suresi, 16)
Seher vakitlerinde
istiğfar ederler. (Zariyat Suresi, 18)
Yarışıp öne geçerler.
(Vakıa Suresi, 10)
Adaklarını yerine getirirler
ve şerri (kötülüğü) yaygın olan bir günden korkarlar.
(İnsan Suresi, 7)
Ona duydukları sevgiye
rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler.
(İnsan Suresi, 
Elçiye gereken saygıyı
gösterirler. (Hucurat Suresi, 3)

Ahirete Güzel Geçiş
GÜZEL ÖLÜM
Ki melekler, güzellikle
canlarını aldıklarında: "Selam size" derler. "Yaptıklarınıza
karşılık olmak üzere cennete girin." (Nahl Suresi,
32)
Buraya kadar, salih müminlerin dünyada
güzel bir hayatla yaşatıldıklarını, korkuya ve hüzne
kapılmadıklarını, sağlıklı ve huzurlu bir ruh haline
sahip olduklarını gördük. Bu insanların Allah'ın rızasına
uymalarından ötürü Allah'ın özel yardım, destek ve
korumasını kazandıklarını, kötülüklerinin örtüleceğini,
yaptıklarının en güzeliyle karşılık göreceklerini
ve hiçbir haksızlığa uğratılmayacaklarını da Kuran
ayetlerinden öğrenmiş bulunmaktayız. Dünya hayatına
karşılık ahireti "satın alarak", Kuran'da geçen ifadeyle
"güzel bir alışveriş" yapmışlar ve Allah onlardan,
onlar da Allah'tan hoşnut olmuşlardır.
Peki bu kişiler ömürlerinin sonuna
ulaştıklarında ne olacaktır? Allah'ın takdir ettiği
ölüm anı onlarla nasıl ve nerede buluşacaktır? İster
iman eden bir kişi olsun, isterse Allah'ın ayetlerini
inkar eden bir kişi, hiç kimse nerede ve ne zaman
öleceğini kesinlikle bilemez. Bu gerçek Kuran'da şöyle
açıklanmıştır:
Kıyamet saatinin bilgisi,
şüphesiz Allah'ın Katındadır. Yağmuru yağdırır; rahimlerde
olanı bilir. Hiç kimse, yarın ne kazanacağını bilmez.
Hiç kimse de, hangi yerde öleceğini bilmez. Hiç şüphesiz
Allah bilendir, haberdardır. (Lokman Suresi, 34)
Bununla birlikte, ölümün müminleri
nasıl karşılayacağını, canlarının nasıl alınacağını,
ölümleri anında neler olacağını Kuran'dan öğrenme
imkanımız vardır. Kuran'da bize bildirildiği kadarıyla,
müminin ölümü çok yumuşak bir geçiş, anlık bir boyut
değiştirme şeklinde olacaktır. Aynen uyku sırasındaAllah'ın
"bir tür ölüme sokmuş olduğu kişinin" (Zümer Suresi,
42) ertesi sabah uyanarak yeni bir güne başlaması
gibi, mümin de ölümünde, bir anda "dünya" boyutundan
sıyrılacak ve "ahiret" boyutuna geçecektir. Allah
bu sıkıntısız ve rahat geçişi, Naziyat Suresi'nin
2. ayetindegörevli meleklere işaret ederek, "yumuşacık
çekip alanlara" şeklinde haber vermektedir.
Melekler, müminlerin canlarını almaya
geldiklerinde aralarında geçen bir konuşma Nahl Suresi'nin
32. ayetinde ise şu şekilde anlatılır:
Ki melekler, güzellikle
canlarını aldıklarında: 'Selam size' derler. Yaptıklarınıza
karşılık olmak üzere cennete girin. (Nahl Suresi,
32)
Başka bir ayette de müminlerin ölüm
anı şöyle tasvir edilir:
Onları, o en büyük
korku hüzne kaptırmaz ve: 'İşte bu sizin gününüzdür,
size va'dedilmişti' diye melekler onları karşılayacaklardır.
(Enbiya Suresi, 103)
Görüldüğü gibi, dünyada güzel bir
hayat yaşatılan müminin ölümü de güzel ve rahat olacak,
ahiret hayatı meleklerin karşılamasıyla başlayacaktır.
O andan itibaren dünyayla tüm ilişkileri kesilmiş
ve kişi, Allah’ın huzuruna çıkmak üzere tesbit
edilmiş bir yere yollanmıştır. Bunun devamında da
mümini, en başından beri olduğu gibi rahatlık ve kolaylık
beklemektedir...
KOLAY HESAP
Bir önceki bölümde iman edenlerin
canlarının melekler tarafından güzellikle alınacaklarından
bahsettik. İşte bundan sonra hesap anı, yani insanların
tüm yapıp ettikleriyle Rablerinin huzuruna çıkacakları
an gelmektedir.
Kıyametin kopmasıyla birlikte başlayan
tüm gelişmeler, dünya tarihi boyunca yaratılmış bütün
insanların yeni bir bedenle diriltilmeleri ve cehennem
ateşinin çevresinde biraraya toplanmalarıyla devam
edecektir. Daha sonra tüm şahitler getirilecek, her
bir kişinin amel defteri açılacak ve herkes dünya
hayatındayaptıklarından hesaba çekilecektir. Bunların
sonunda Allah müminleri rahmetiyle cehennem ateşinden
kurtararak, cennetine sokacaktır. Şimdi bu muhteşem
gösteriyi ayrıntılarıyla inceleyelim ve müminlerin
kıyamet günündeki durumlarını ayetler doğrultusunda
görelim.
Sur'a ilk üfürülüş ile Kıyamet başlamıştır.
Dünya ve tüm evren, geriye dönüşü olmayan bir yokoluşa
sahne olmaktadır: Dağlar parçalanır, denizler kaynatılır,
gökler yok edilir...
Sur'a ikinci kez üfürülmesiyle birlikte
insanlar diriltilir ve hesaba çekilmek üzere biraraya
toplatılır. İnkarcılar dirilmiş olmanın şaşkınlığını
üstlerinden atamadan, verecekleri hesabı düşünerek
korku ve sıkıntı içine düşerler. En ufak bir ayrıntı
dahi atlanmadan, hayatı boyunca yapmış olduğu herşey
kişinin ve şahitlerin gözleri önüne serilecektir.
Kafirleri öldürücü bir utanca sürükleyen bu anda müminler,
sevinçli ve coşkuludurlar. Çünkü "...O gün Allah, peygamberi ve onunla birlikte
iman edenleri küçük düşürmeyecektir..." (Tahrim Suresi,
Allah "Elçilerine ve iman edenlere, hem
dünya hayatında hem de şahitlerin (şahitlik için)
duracakları gün yardım edeceğini" vaat etmiştir. (Mü'min
Suresi, 51)
Bu ihtişamlı "sahnede" salih müminler,
tüm hayatları boyunca yapıp-ettiklerinin yazılmış
olduğu hesap defterlerini "sağ yanlarından" alacaklardır.
Bu tanım, Kuran'da "kolay" hesaba çekilecek ve cennete
sokulacak insanlar için kullanılmıştır:
Artık kitabı sağ eline
verilen kişi, der ki: "Alın, kitabımı okuyun. Çünkü
ben, gerçekten hesabıma kavuşacağımı sanmış(anlamış)tım.
Artık o, hoşnut bir yaşama içindedir. Yüksek bir cennette.
(Hakka Suresi, 19-22)
Rablerinin kendilerine vaat ettiğine
kavuşmak üzere olan müminler, o "ebedilik gününde"
(Kaf Suresi, 34) heyecanlı ve mutludurlar, bu durumları
bir başka ayette şöyle tasvir edilmiştir:
Artık kimin kitabı
sağ yanından verilirse. O, kolay bir hesap (sorgu)
ile sorguya çekilecek. Ve kendi yakınlarına sevinç
içinde dönmüş olacaktır. (İnşikak Suresi, 7-9)
Hesaba çekilmeleri bittiğinde artık
müminler, kurtulmuş olmanın sevinci içinde Rablerinin
söyleyeceği tek bir söze bakmaktadırlar: "Oraya esenlikle
ve güvenlikle girin." (Hicr Suresi, 46) buyrulmaktadır.
Bu durum başka bir ayette de şöyle anlatılır:
Ey mutmain (tatmin
bulmuş) nefis, Rabbine, hoşnut edici ve hoşnut edilmiş
olarak dön. Artık kullarımın arasına gir. cennetime
gir. (Fecr Suresi, 27-30)
Artık Allah, rahmet etmiş olduğu
kullarının günahlarını da bağışlamış, kötülüklerini
iyiliğe çevirmiş ve cennete girmelerine izin vermiştir.
Kendisine "cennete gir" denilen mümin bir kişi ise,
şöyle söyler:
...Keşke kavmim de
bir bilseydi, Rabbimin beni bağışladığını ve ağırlananlardan
kıldığını. (Yasin Suresi, 26-27)
Bir başka ayette Allah, cennet ehlini
şöyle müjdelemektedir:
...Bu, doğrulara, doğru
söylemelerinin yarar sağladığı gündür. Onlar için,
içinde ebedi kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler
vardır... (Maide Suresi, 119)
Ey kullarım, bugün
sizin için korku yoktur ve siz mahsun olmayacaksınız.
(Zuhruf Suresi, 68)
Ortam da gittikçe güzelleşmektedir,
"Cennette, muttakiler için, uzak değildir, yakınlaştırılmıştır."
(Kaf Suresi, 31) Kuran'da bildirildiği üzere müminler
için çok heyecanlı bir bekleyişten başka bir şey söz
konusu olmayacaktır: Cennete sevk edilişleriyle ona
girmeleri arasında geçecek kısa bir bekleyiş...

Cennet Nimetleri
CENNETTEKİ DOĞAL GÜZELLİKLER
Takva sahiplerine vaat
edilen cennet; onun altından ırmaklar akar, yemişleri
ve gölgelikleri süreklidir.Bu korkup-sakınanların
(mutlu) sonudur, inkar edenlerin sonu ise ateştir.
(Rad Suresi, 35)
Konuya başlamadan önce hemen belirtilmesi
gereken çok önemli bir nokta vardır. İnsanlar arasında
yaygın bir batıl inanış olan, "Cennetin sadece doğal
güzelliklerden, yeşilliklerden ve akarsulardan ibaret
olduğu" fikri, Kurani değildir. Elbette ki doğal güzellikler
ve yeşillikler cennetin mükemmel atmosferini tamamlayan,
çok güzel ve estetik bir fon teşkil eder. Köşklerin
ve gölgeliklerin bahçelerin içinde, pınarların yanıbaşında
kurulmuş olmasının hikmeti de budur. Ancak, yalnız
başına "yeşillik" cennetin tamamını tarif etmek için
yeterli olamaz.
Cennet, "...ne (yakıcı) bir güneş,
ve ne de dondurucu bir soğuk..." (İnsan Suresi, 13)
şeklinde tarif edilen, insana hiçbir rahatsızlık vermeyen,
hoş bir iklime sahiptir. İnsanı bunaltan, terleten
sıcaklar ya da titreten, donduran soğuklar orada yoktur.
Allah müminleri cennette "...ne sıcak-ne soğuk, tam
kararında bir gölgeliğe..." sokacaktır. (Nisa Suresi,
57) "Tam kararında" ifadesi, bu ayette iklimin tam
insanın isteyeceği ve rahat edeceği gibi olduğunu
bildirmekle beraber, aslında cennetteki bütün ortam
ve şartların, insan ruhunun gerçek anlamda doyum sağlayacağı,
rahat edeceği biçimde hazırlandığına işaret etmektedir.
Cennetteki herşey ve her durum müminin "tam istediği"
gibi olacaktır. Zaten başka türlü olması, bir kusur,
eksiklik ve mahrumiyet anlamına gelir ki, cennette
bu tür kavramlara yer yoktur.
Akan suyun görüntüsü, çıkardığı ses
insanın kalbine huzur ve ferahlık verir. Yükseklerden
dökülen suların görüntüsü, ve gür sesi ruha zevk verir.
İnsanın Allah’ı şükretmesine ve O’nun
adını yüceltmesine vesile olur. Özellikle su tepelerden,
ağaçların ve yeşilliklerin arasından akıyorsa, ya
da kayaların üzerinden süzülüyorsa oldukça etkileyici
bir görünüm ortaya çıkar. Ya döküldüğü yerde birikir
ya da kat kat havuzlar oluşturarak birinden diğerine
akıp gider. Sürekli akan bir su, sonsuzluk ve tükenmeyen
bir bolluk göstergesidir.
Bu estetik görüntülerin hoşa gitmesinin
başlıca sebebi insan ruhunun cennete göre yaratılmış
olmasıdır. Bir diğer ayette de bu güzellik şöyle ifade
edilmiştir: "İçlerinde durmaksızın
fışkırıp-akan iki pınar vardır." (Rahman Suresi, 66)
Akan suyun görüntüsü, çıkardığı ses
insanın kalbine huzur ve ferahlık verir. Yükseklerden
dökülen suların görüntüsü, ve gür sesi ruhtaki heybet
ve ihtişam hislerini canlandırır. İnsanın Rabbine
şükretmesine ve O'nun adını yüceltmesine vesile olur.
Özellikle tepelerden, ağaçların ve yeşilliklerin arasından
akıyorsa, ya da kayaların üzerinden süzülüyorsa oldukça
etkileyici bir görünüm ortaya çıkar. Ya döküldüğü
yerde birikir ya da kat kat havuzlar oluşturarak birinden
diğerine akıp gider. Sürekli akan bir su, sonsuzluk
ve tükenmeyen bir bolluk göstergesidir.
"Gerçekten takva
sahibi olanlar, cennetlerde ve pınar başlarındadır"
(Hicr Suresi, 45) ayetinden de anladığımız
gibi, müminler cennette bu tür yerlerde yaşarlar ve
bundan zevk alırlar. Benzer başka bir ayette de "Şüphesiz
muttaki olanlar, gölgeliklerde ve pınar-başlarındadır"
(Mürselat Suresi, 41) şeklinde bildirilmektedir.
Bahsedilen gölgelik, (Allah en iyisini bilir) oturmak
ve güzellikleri seyretmek amacıyla özel olarak oluşturulmuş
bir mekandır. Cennet köşkleri gibi gölgelikler de
yükseklerde kurulmuşlardır. Böylece yükseklerden bakılarak
daha aşağılardaki güzellikler seyredilir, birçok detay
aynı anda görüş sahasında bulunur. Gölgelikler, özel
olarak müminlere zevk alacakları bir ortam hazırlamak
için yapılmış, her çeşit yiyecek ve meyvenin yeneceği,
cennete has içkilerin içileceği, müminlerin biraraya
gelerek sohbet edecekleri ve birlikte eğlenecekleri
mekanlardır. Bu gölgeliklerin pınar başlarına, insan
ruhunun çok hoşlandığı yerlere kurulmuş olması da
buraların çekiciliğini artırmaktadır. Bu pınarlardan
tertemiz, tadı güzel ve içenlere lezzet veren sular
fışkırır.
Cennete has bir başka doğal güzellik
ise ayette sözü geçen bahçelerdir. Şura Suresi'nin
22. ayetinde bahsedilen "cennet bahçeleri" sadece
müminler için hazırlanmıştır. Bahçelerin özelliği,
birçok doğal güzelliği uyum içinde barındırıyor olmasıdır.
Bu bahçelerde dünyanın çeşitli bölgelerinde yetişen
en narin ve en güzel kokulu bitkilerin benzerleri
ve bunlar gibi sonsuz çeşidi yetişmekte, insanın bildiği
ve de bilmediği birçok hayvan bir arada yaşamaktadır.
Bahçeler, değişik boylarda ağaçlar,
“alabildiğine yemyeşil” (Rahman Suresi,
64) alanlar, bitkiler ve çiçekler, bazı yerlerde havuzlar
ve fıskiyelerle süslenmiştir. Civarda görülen ağaçların
bir kısmı da meyve ağaçlarıdır ve cennetin bolluğunu
simgelercesine “yüklü dalları bükülmüştür”
(Vakıa Suresi, 28), “üst üste dizilmiş meyveleri
sarkmıştır”. (Vakıa Suresi, 29). Yeşillikler,
deniz ya da göl kıyısına kadar kesintisiz devam eder.
Bazı ağaçlar suların ulaştığı yerlerden bile çıkabilir.
Tüm bu saydıklarımız, cennete has
özelliklerin ayetler ışığında tefekkür edebildiğimiz
en genel bölümüdür. Bir kısmı dünyadakileri andıran,
bir kısmı ise daha önce hiçbir nefsin görüp bilmediği,
“çeşit çeşit inceliklere ve güzelliklere sahip”
(Rahman Suresi, 48) olan cennetin nimet ve güzellikleri,
tahayyül ve ifade sınırlarımızın çok ötesindedir.
Bilinmelidir ki, bizim hayal gücümüzün ötesinde ve
Allah’ın sonsuz ilmiyle hazırlanmış birçok güzellik
ve sürpriz de cennette müminleri beklemektedir. Özellikle
“... Rableri Katında her diledikleri onlarındır.
İşte büyük fazl (nimet ve üstünlük) budur...”
(Şura Suresi, 22) ayetiyle bildirildiği gibi, tüm
doğal güzellikler de dahil cennetteki herşey müminin
kendi zevkiyle dilemesi neticesinde gerçekleşmektedir.
(En doğrusunu Allah bilir)
SONSUZ LEZZET
Yaptıklarınıza karşılık
olmak üzere, afiyetle yiyin ve için. (Mürselat Suresi,
43)
Ayetlerde cennet ehlinin en güzel
yemeklerle ve çeşitli içeceklerle nimetlendirildikleri
bildirilmektedir. İnsan cennette dünyadaki eksikliklerden
arındırıldığı için, beslenme gibi bir ihtiyacı olmayabilir.
Cennetteki yemek-içmek zevk almak için yaratılıyor
olabilir.
Dünyada iman edip salih amellerde
bulunan ve çaba harcamalarını Allah’ın şükre
değer bulduğu müminler için cennette hazırlanan yiyecekler,
dünyadakilere çok benzemektedir. Bir ayette cennet
ehlinin bu benzerliği şu şekilde ifade ettiği haber
verilir:
(Ey Muhammed) iman
edip salih amellerde bulunanları müjdele. Gerçekten
onlar için altlarından ırmaklar akan cennetler vardır.
Kendilerine rızık olarak bu ürünlerden her yedirildiğinde:
"Bu daha önce de rızıklandığımızdır" derler. Bu, onlara,
(dünyadakine) benzer olarak sunulmuştur. Orada, onlar
için tertemiz eşler vardır ve onlar orada süresiz
kalacaklardır. (Bakara Suresi, 25)
Gerçekten de dünyada insanın nefsinin
çektiği, hem görüntü hem de tat olarak zevk veren
yüzlerce çeşit yemek vardır. Bu yemeklerin benzerlerinin
cennette de müminlere hoşnutluk vermek üzere var edilmeleri
şüphesiz Allah için çok kolaydır. Ancak bunlar dünyadaki
gibi insanda fiziksel sıkıntılar (şişmanlık, kolesterol,
aşırı doyma hissi, vs.) yaratmazlar. Allah cennet
ehline "yaptıklarınıza karşılık olmak üzere afiyetle
yiyin ve için" (Mürselat Suresi, 43) şeklinde seslenmektedir.
Bu, Allah tarafından bir ödüllendirmedir. Allah yemek
yemeyi, içmeyi cennet ehline hesapsız bir rızık olarak
çok zevk alınan, haz duyulan bir ödül haline getirmiştir.
Cennete kavuşabilmek için oldukça
zorlu bir imtihan dünyasını geçmek gerekmektedir.
İman edenler de dünyadaki hayatları boyunca Rabbimizin
rızasını kazanmak için ciddi bir çaba ve üstün bir
gayret göstermiş, gönülden O'na yönelip, sürekli şükredip,
dua ve tevbe etmişlerdir. Rableri de bu çabalarına
karşılık olarak onlara cennet nimetlerini "Yaptıklarınıza
karşılık olmak üzere" diyerek sunmaktadır. (Mürselat
Suresi, 43)
Kuran'ın bizlere bildirdiği cennet
rızıklarının başında etler gelir. Allah cennetteki
müminlere "...istek duyup-arzuladıkları meyvelerden
ve etten bol bol" (Tur Suresi, 22) verdiğini, "canlarının
çektiği kuş eti"nden (Vakıa Suresi, 21) de orada onlara
sunulacağını bildirmektedir. Üstelik orada, müminlerin
rızıklarının "...bitip tükenmesi de yok"tur. (Sad
Suresi, 54) Çünkü müminler, "...içinde hesapsız olarak
rızıklandırılmak üzere cennete girerler." (Mümin Suresi,
40) İstenilen yemek, istenildiği kadar yenebilir,
bu yemek ne tükenir, ne de insan doyarak ya da rahatsız
olarak durmak zorunda kalır.
Cennette varolan rızıklardan, Kuran'da
belki de en çok söz edileni, meyvelerdir. İstek duyulup
arzulanan her türden meyve, orada müminlere ikram
edilmektedir. Üstelik bu meyvelerin "gölgeleri onlara
pek yakın ve devşirilmeleri kolaylaştırıldıkça kolaylaştırılmıştır."
(İnsan Suresi, 14) Ayetten anlaşıldığı kadarıyla,
cennet meyveleri doğal ortamlarında, ağaçlarda bulunuyor
ve müminler de bunları oradan kolayca alarak, yiyebiliyorlar.
Nitekim Vakıa Suresi'nin 28. ve 29. Ayetlerinde "yüklü
dalları bükülmüş kiraz (ağaçları), üstüste dizili
meyveleri sarkmış muz ağaçları" ifadeleri kullanılarak,
meyvelerin ulaşılmasının kolaylığı, cennetin bereketine
ve bolluğuna bağlanmıştır. Meyveler öylesine bol ve
bereketlidirler ki, ağaçların dalları onları taşıyamamaktadır.
Bükülmüş ve aşağı sarkmış bu dallardan da o meyvelere
ulaşmak çok kolaydır.
Cennette meyveler gümüş ya da altın
tepsilerde, şık ve estetik kaplarda müminlere tahtlar
üzerinde sohbet ederlerken ikram ediliyor olabilir.
Şüphesiz bunların dünyada insana rahatsızlık veren
çekirdek, çürük, eziklik gibi kusurları da cennete
layık bir şekilde ortadan kaldırılmıştır. Hepsi kusursuz
ve göz alıcı bir güzelliğe sahip olarak müminlere
ikram edilmektedir.
Meyveler bir yandan da cennetin güzelliğine
ayrı bir renk ve estetik katarlar. Her cinsten meyveyle
yüklü ağaçların rengarenk görüntüsü cennetin muhteşem
manzarasını daha da güzelleştirir. Cennetteki herşey
insan gözüne hitap eden çok estetik görüntülere sahiptir.
Bu görüntü Allah’ın sanat ve kudretinin de bir
göstergesi olarak ayrı bir şükür vesilesidir
Yaratılan bunca güzel yemek ve meyve
yanında, elbette içeceklerin olması da arzulanabilir.
Ayetlerde bu içeceklerden de bahsedilmektedir. Örneğin
bir ayette "kaynaktan (doldurulmuş) kadehlerle çevrelerinde
dolaşılır" (Saffat Suresi, 45) şeklinde geçmektedir.
Müminler için cennette "sonu misk olan, karışımı tesnimden,
mühürlü, katıksız bir şarap" (Mutaffifin Suresi, 25-27)
hazırlanmıştır. Ayetlerde de belirtildiği gibi bu
içecekler aynı zamanda güzel kokular da içermektedir.
Ayrıca şüphesiz bu şarap, dünyadakilere benzememektedir.
Cennet ehlini sarhoş etmeyecek, içenlerin şuurunu
bulandırmayacaktır. Allah cennette içkilerin kadehlerle
sunulduğunu, ve bu içkilerden başların ağrımayacağını,
müminlerin kendilerinden geçip akıllarının çelinmeyeceğini
söyler.Bu ikramı yapanlar ise, Allah'ın özel olarak
görevlendirdiği civanlar olabilir.
CENNETTE MÜMİNLERİN
YAŞADIKLARI YERLER
Allah, mümin erkeklere
ve mümin kadınlara içinde ebedi kalmak üzere, altından
ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde güzel
meskenler vaadetmiştir. Allah'tan olan hoşnutluk ise
en büyüktür. İşte büyük kurtuluş ve mutluluk budur.
(Tevbe Suresi, 72)
Müminlerin dünya hayatlarını geçirdikleri
evler, daha önce de belirttiğimiz gibi "içinde Allah'ın
adının anılmasına izin verdiği" (Nur Suresi, 36) mekanlardır
ve yine Allah'ın emri doğrultusunda tertemiz tutulan,
özen gösterilen yerlerdir. Cennet evleri de bunun
benzeri olarak yine, müminlerin Allah'ı andıkları
ve O'na şükrettikleri tertemiz mekanlardır.
Müminlerin yaşadıkları güzel meskenler,
evler, köşkler bir önceki bölümde tasvir edilen doğal
güzelliklerin içinde kurulmuş olabileceği gibi, bunların
son derece modern, üstün bir teknolojiye ve estetik
mimariye sahip şehirlerde inşa edilmiş olması da mümkündür.
Kuran'da sözü geçen evler, genellikle
doğal güzelliklerin içine inşa edilmiştir. Bunu bildiren
bir ayet şöyledir:
Ancak Rablerinden korkup-sakınanlar
ise, onlara yüksek köşkler vardır, onların üstünde
de yüksek köşkler bina edilmiştir. Onların altında
ırmaklar akmaktadır. (Bu), Allah'ın va'didir. Allah
va'dinden dönmez. (Zümer Suresi, 20)
Köşklerin yükseklerde olması karşılarındaki
ve aşağılarındaki manzara seyredilirken, görüntüye
çok sayıda detay girmesini sağlar. Böylece birçok
güzelliği aynı anda algılama imkanı doğar. Yükseklik
değiştikçe görüntünün güzelliği de değişir. Her metre
farkta görünen güzelliklerin boyutu bir öncekiyle
aynı olmayacaktır. Cennette bazı köşkler daha yüksekte,
bazıları daha alçakta olabilir, böylece her birinin
manzarasının ve dolayısıyla buralardan alınacak zevklerin
farklı olması mümkün olacaktır.
Ayette bahsedilen, yüksek yerlerde
kurulmuş köşklerin altlarından sular akar, bu manzarayı
seyretmek için geniş pencereli ya da dört bir tarafı
camlardan inşa edilmiş salonlar olabilir. Böylece
insan ruhunun en çok zevk alacağı şekilde döşenmiş
evlerde, tahtlar üzerinde yaslanırken, ve en güzel
meyvalar ve içeceklerle rızıklandırılırken müminler,
yükseklerden bakarak birbirinden muhteşem manzaraları
da seyretme zevkini tadarlar.
Köşklerin tasarımı ve döşenmesi en
kaliteli malzemeyle, en uyumlu renklerle yapılmıştır.
Rahat koltukları, karşılıklı oturulan tahtları vardır.
"Özenle işlenmiş mücevher tahtlar üzerindedirler.
Karşılıklı yaslanmışlardır." (Vakıa Suresi, 15-16)
ve "özenle dizilmiş tahtlar üzerinde
yaslanmışlardır..." (Tur Suresi, 20) şeklindeki
ayetlerden de anlaşılacağı gibi tahtlar zenginlik,
ihtişam ve kudret sembolüdür. Allah sonsuz cennet
nimetlerini nasip ettiği müminlere böylesini layık
görmüştür. Onlar cennetteki tahtlar üzerinde kurulup
yaslanırlar. Bu ortamda müminler sürekli Allah'ı anarlar.
Adn cennetleri (onlarındır);
oraya girerler, orada altından bileziklerle ve incilerle
süslenirler. Ve orada onların elbiseleri ipek(ten)dir.
Derler ki: "Bizden hüznü giderip yok eden Allah'a
hamdolsun; şüphesiz Rabbimiz, gerçekten bağışlayandır,
şükrü kabul edendir. Ki O, bizi Kendi fazlından (ebedi
olarak) kalınacak bir yurda yerleştirdi; burada bize
bir yorgunluk dokunmaz ve burada bize bir bıkkınlık
da dokunmaz." (Fatır Suresi, 33-35)
İhtişamlı tahtlar üzerinde oturan
müminler çevrelerini “bakıp-seyretmektedirler.”
(Mutaffifin Suresi, 23) Dünyada gördüğü güzel bir
manzaranın, güzel bir görüntünün karşısından ayrılmak
istemeyen insan için cennetteki muhteşem manzaraların
ve güzelliklerin yalnızca seyredilmesi bile görsel
bir ziyafet, büyük bir nimettir. Müminlerin bakıp
seyrettikleri bir eğlence ya da bir şölen de olabilir.
Dünyanın yaratılışından yokoluşuna kadar yaşamış ya
da yaşayacak müminlerle bu zevkleri ve güzellikleri
paylaşmak da sadece cennete has bir nimettir. Örneğin
Hz. Musa ile, Hz. İsa ile ya da diğer salih müminler
ve sahabelerle karşılıklı tahtlarda oturup sohbet
etmek, birlikte Allah’ı anmak dünyada nasip
olabilecek bir zevk değildir, bu zevk ancak cennete
mahsustur.
Cennette müminlerin her diledikleri
şey yaratılacaktır. Allah
dileklerinin kendilerine ulaştırılması için özel hizmetkarlar
görevlendirmiştir. Ayette şöyle geçer:"Kendileri için
(hizmet eden) civanlar, etrafında dönüp dolaşırlar;
sanki (her biri) sedefte saklı inci gibi tertemiz,
pırıl pırıl." (Tur Suresi, 24) Bir başka ayette de
bu durum şöyle ifade edilir: "Çevrelerinde (gençlikleri ve dinçlikleri)
ebedi kılınmış civanlar dolaşır durur, sen onları
gördüğün zaman saçılmış birer inci sanırsın." (İnsan
Suresi, 19)
Allah'ın cennetine layık kıldığı
müminler son derece değerli ve seçkin insanlardır.
Müminlerin hizmet edilen, "ikram görenler" (Saffat
Suresi, 42) konumunda olmaları da Allah'ın onlara
verdiği değeri gösterir. Müminlere hizmet etmeleri
için yaratılan hizmetkarlar müminlerin arasında dönüp
dolaşırlar, müminlerin bir dediği iki edilmez. Sürekli,
kesintisiz bir hizmet ve ikram yapılır. Kuran'da cennettekilere
hizmet için yaratılmış civanlardan şöyle bahsedilir:
Kendileri için (hizmet
eden) civanlar, etrafında dönüp dolaşırlar; sanki
(her biri) 'sedefte saklı inci gibi tertemiz, pırılpırıl.'
(Tur Suresi, 24)
Çevrelerinde (gençlikleri
ve dinçlikleri) ebedi kılınmış civanlar dolaşır-durur;
sen onları gördüğün zaman saçılmış birer inci sanırsın.
(İnsan Suresi, 19)
Cennette müminlerin dilediklerinin
anında sebepsiz yaratılmasının yanısıra, nimetlerin
böyle kusursuz bir hizmet ve ikram içinde sunulmaları
da görkemli bir güzellik oluşturur. Hizmette kullanılan
eşyalar da çok değerli, kaliteli ve gösterişlidir.
Ayetlerdealtın ve gümüş kullanıldığı anlatılır:
Çevrelerinde gümüşten
billur kaplar, kupalar dolaştırılır. Gümüşten billur
kaplar ki, onları belli bir ölçüyle tesbit etmişlerdir
(İnsan Suresi, 15-16).
Onların etrafında altın
tepsiler ve testilerle dolaşılır; orada nefislerin
arzu ettiği ve gözlerin lezzet (zevk) aldığı herşey
var. Ve siz orada süresiz kalacaksınız. (Zuhruf Suresi,
71).
Müminlerin dünyadaki çabalarından
biri de dünya hayatındayken Kuran'da tarif edilen
cennet nimetlerine, cennet hayatına yakınlaşmaktır.
Cennetteki kıyafetlerin, elbiselerin ve kumaşların
mükemmelliğini ayetlerden öğrenmekteyiz. Dünyada Allah
giyinmeyi insanlara öğreterek onların bu sayede hem
örtünmelerini hem de şık ve estetik olmalarını sağlamıştır.
Bu durumu açıklayan bir ayet şöyledir:
Ey Ademoğulları, Biz
sizin çirkin yerlerinizi örtecek bir elbise ve size
‘süs kazandıracak bir giyim’ indirdik
(varettik). Takva ile kuşanıp-donanmak ise, bu daha
hayırlıdır. Bu, Allah’ın ayetlerindendir. Umulur
ki öğüt alıp-düşünürler. (Araf Suresi, 26)
Allah "Ey Ademoğulları, her mescid
yanında ziynetlerinizi takının. Yiyin, için ve israf
etmeyin. Çünkü O, israf edenleri sevmez." (Araf Suresi,
31) ayetiyle iman edenlere şık ve temiz kıyafetler
giymelerini tavsiye etmiştir. İşte cennette müminlere
giydirilecek kıyafetler de, dünyadakilerden kat kat
ihtişamlı ve gösterişli olacaktır.Kuran'da özellikle
cennette bulunan iki kumaşa dikkat çekilmiştir: İpek
ve atlas. Bir ayette cennettekiler için "hafif ipekten
ve ağır işlenmiş atlastan (elbiseler) giyinirler"
(Duhan Suresi, 53) denmiştir. Bu iki kumaş da dünya
standartlarında az bulunan, pahalı ve çok kaliteli
kumaşlardır. Bunlardan yapılan elbiseler de giyen
kişiye estetik bir zevk vereceği gibi seyreden kişiye
de çok büyük bir zevk verecektir. Bu elbiselerin güzelliği
ve ihtişamı, onları taşıyanların güzelliği ve kusursuzluğu
ile bütünleşir ve ortaya muhteşem bir manzara çıkar.
Elbette ki, cennetteki kumaşların
ve kıyafetlerin hepsi bu ikisiyle kısıtlı değildir,
Allah bu büyük mükafatı nasip ettiği müminlere daha
nice güzel kumaşlardan nice güzel elbiseler giydirecektir.
Öyle ki, bizim henüz bilmediğimiz kumaş cinslerinden,
henüz bilmediğimiz modellerde elbiseler de orada var
edilebilir.
Kuran bize, bu güzel elbiselerin
bazı takılarla süslendiğini ve gösterişlerinin artırıldığını
haber verir. Bu takılardan özellikle dikkat çekilenler
altından ve gümüşten bilezikler ve incilerdir. Örneğin,
Hac Suresi 23. ayette "...orada altın bileziklerle
ve incilerle süslenirler, oradaki elbiseleri ipek(ten)dir"
şeklinde bildirilmektedir. Bir başka ayette ise "Onların
üzerinde hafif ipek ve ağır işlenmiş atlastan yeşil
elbiseler vardır. Gümüşten bileziklerle bezenmişlerdir..."
(İnsan Suresi, 21) şeklinde bildirilir. Böylece güzel
kıyafetler güzel takılarla tamamlanmış ve müminlerin
zevkine sunulmuştur.
Cennetteki malzemenin temeli "çeşit
çeşit incelik" ve "çarpıcı güzellikler"dir. Bunlar
Allah'ın sonsuz ilminin ve sanatının birer yansımasıdır.
Örneğin tahtlar mücevherli, yükseklere kurulmuş ve
özenle dizilmiştir. Kıyafetler ipekten ve atlastandır.
Altın ve gümüş takılar bu kıyafetleri süslemektedir.
Allah Kuran’da cennetle ilgili pek çok detay
vermiş, ancak hayalgücünü açık bırakan ifadeler de
kullanmıştır. Cennette (En doğrusunu Allah bilir)
her müminin kendi zevkine göre özel olarak ayarlanmış
türlü nimetler, görüntüler ve çeşit çeşit mekanlar
olacaktır. Kuşkusuz Allah, cennete layık ve ehil kıldığı
değerli müminlere, Kuran’da belirttiği nimetlerin
dışında daha nice sürprizler hazırlamıştır.
CENNETTEKİLERİN EŞLERİ
İman edip salih amellerde
bulunanları, altından ırmaklar akan, içinde ebedi
kalacakları cennetlere sokacağız. Onda onlar için
tertemiz kılınmış eşler vardır... (Nisa Suresi, 57)
Cennet sonsuz bir hayatın sürüleceği,
Allah’ın iman etmiş salih kullarına mükafat
olarak hazırlamış olduğu muhteşem bir mekandır. Kuran’da
cennet tasvir edilirken, önceki sayfalarda değindiğimiz
gibi içinde yaşanılacak evlerden, yenilecek yemeklerden,
içkilerden, cennet ehlinin giyimlerinden ve cennete
has doğal güzelliklerden bilgiler verilir. Aynı dünya
hayatında olduğu gibi cennette de devam eden, “yaşanılan”
bir hayat vardır. Elbette ki bu hayat dünya ile kıyas
yapılamayacak kadar mükemmeldir, ancak genel anlamda
birbirine benzerlik göstermektedir. Bu nedenle de
iman edenler dünya hayatından ahiret hayatına geçtiklerinde,
herhangi bir şaşırma, yadırgama ya da bir uyum zorluğu
ile karşılaşmayacak olabilirler.
Bu sonsuz hayat içinde elbette ki
müminler, dünya hayatlarında yaşadıklarına benzer
bir yaşantı süreceklerdir. Yani yiyecekler, içecekler,
giyecekler, evlerde kalacaklar ve elbetteki eşleri
olacaktır. Allah'ın onlara sunmuş olduğu bir nimet
olarak güzel eşlerle birlikte cennete girecek ve sevinç
içinde ağırlanacaklardır. (Zuhruf Suresi, 70)
Kuran'da tarif edilen cennet kadınlarının
önemli bir özelliği "tertemiz" olmalarıdır. Kuran'da
bu, "...onda, onlar için tertemiz kılınmış eşler
vardır..." (Nisa Suresi, 57) ifadesiyle bildirilmektedir.
Cennet kadınlarının dünyada olduğu gibi sürekli temizlenmelerine,
bakım yapmalarına gerek olmayacaktır. Çünkü cennette
pislik ve kirlenme gibi kavramlar yoktur, buna meydan
veren sebepler de ortadan kaldırılmıştır. Dünyaya
ait tüm eksiklikler, sıkıntılar ve ihtiyaçlar cennet
hayatında tamamenortadan kaldırılmıştır. Bu duruma
işaret eden bir başka ayet de "Gerçek şu ki, Biz onları
yeni bir inşa (yaratma) ile inşa edip-yarattık." (Vakıa
Suresi, 35) ayetidir. Bu yeni yaratılış, cennete has
üstün ve mükemmel özelliklere uygun bir yaratılış
olacaktır.
Cennetin mükemmelliğine uygun bir
yaratılışı tefekkür ettiğimizde cennetteki kadınlar
hakkında şu genel özellikler akla gelir: Saçları her
zaman pırıl pırıl ve tertemizdir, ciltleri de tertemiz
ve pürüzsüzdür, vücutlarından enfes kokular yayılır.
Bir hadiste bu kadınlardan şöyle bahsedilmektedir:
"Eğer cennet kadınlarından bir tanesi dünyaya
gelseydi, dünyanın her tarafını (güneş gibi) aydınlatır
ve dünyayı güzel koku ile doldururdu." (Resul-i Ekrem
SAV, 72)
Cennette müminlerin evlendirildiği
kadınların diğer bir özelliği, sadece kendi eşleri
için yaratılmış “yaşıt kadınlar” (Sad
Suresi, 52) olmalarıdır. Kuran’da cennetteki
kadınlar için, “ve yanlarında bakışlarını yalnızca
eşlerine çevirmiş iri gözlü kadınlar vardır.”
(Saffat Suresi, 48) şeklinde haber verilmektedir.
Bir başka ayette de bu durum şöyle ifade edilir:
Orada bakışlarını yalnızca
eşlerine çevirmiş kadınlar vardır ki, bunlardan önce
kendilerine ne bir insan, ne bir cin dokunmuştur.
(Rahman Suresi, 56)
Bazı ayetlerde söylendiği şekilde
"saklı bir yumurta gibi" (Saffat Suresi, 49) ya da
"saklı inciler gibi" (Vakıa Suresi, 23) olmaları da,
bu kadınların sadece eşleri için yaratılmış ve korunmuş
olduklarını kanıtlar niteliktedir. "Saklı" ifadesi,
erişilmelerinin zor, sahip olunmalarının da aynı oranda
kıymetli olduğunun göstergesidir. Yumurta ve inci
benzetmeleri ise ciltlerinin parlak ve pürüzsüz olmasına
işaret etmektedir. (Allah en iyisini bilir.)
Sadece kendisine ait olan, yanlızca
kendisine ilgi ve sevgi gösteren kadına duyulan istek,
insanın ruhuna çok zevk veren bir duygudur. Şüphesiz
ki bu güçlü duygunun kaynağı mümin ruhunun cennete
göre yaratılmış olmasıdır. İnsan ruhu güzel konuşmaktan,
iltifat etmekten ve iltifat görmekten çok fazla zevk
alır. İşte "bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş"
cennetkadınları ile bu istek fazlasıyla yerine getirilebilir.
Allah Rahman Suresi'nin 70. Ayetinde cennet kadınlarını
"huyları güzel" (Rahman Suresi, 70) şeklinde tarif
etmiştir.
Müminlerin kadınlarının sadece eşleri
için varolduğunun bir başka göstergesi ise, "otağlar içinde korunmuş huri kadınlar"
(Rahman Suresi, 72) ayetinden anlaşıldığı üzere,
bu kadınların özel bir ihtimam gösterilerek saklandığıdır.
Nitekim bir başka ayette de "Bunlardan önce kendilerine ne bir insan,
ne bir cin dokunmuştur" (Rahman Suresi, 74)
şeklinde, birlikte olacakları varlığın eşleri olacağına
işaret edilmiştir. Vakıa Suresi, 36. ayette ise "onları
hep bakireler olarak kıldık" denerek bu ifade pekiştirilmiştir.
Allah, cennetteki müminleri ve eşlerini, gölgeliklerde,
tahtlar üzerinde yaslanmış olarak, 'sevinç
ve mutluluk dolu bir meşguliyet' içinde (Yasin Suresi,
55-56) tasvir etmektedir.
Cennette tüm müminlerin kendi eşleri
vardır, hepsi de kişinin arzuladığı özelliklere sahip
olarak mükemmel bir biçimde yaratılmışlardır. "Eşlerine
sevgiyle tutkun" (Vakıa Suresi, 37) olmaları,
kadınların dünyadaki cahiliye kıstaslarını anımsatır
şekilde "çıkar elde etme ve geleceğini güvene alma"
gibi dürtülerle değil, sadece Allah rızasını temel
alan bir sevgi ve tutkuyla bağlı olduklarına işaret
etmektedir.
Cennete has bir özellik olarak Allah,
kadınların yüz güzelliğine "orada huyları güzel, yüzleri
güzel kadınlar vardır" (Rahman Suresi, 70) diyerek
dikkat çekmiştir. Demek ki yüz güzelliği mümini çok
etkileyen bir vasıftır. Kadınların yüzlerinde ruh
temizliklerini yansıtan bir içsel güzelliğin parıltısı
vardır. Bu ifadeyle, görünüş olarak da son derece
simetrik, orijinal, kusursuz ve pürüzsüz bir yüze
sahip olduklarınaişaret ediliyor olabilir. Bu orijinallik
göz renginde, burun yapısında, kaşlarda, çenede, elmacık
kemiklerinde, kısacası yüzün her ayrıntısında gizli
olabilir. Nitekim ayetteki, "...ve
biz onları iri-ceylan gözlü hurilerle evlendirmişiz"
(Tur Suresi, 20) şeklindeki anlatımlarla yüz
güzelliğine ait bir ayrıntıya, gözlere dikkat çekilmiştir.
Gerçekten de, tahtlar üzerinde ya
da gölgeliklerde karşılıklı oturulup muhabbet edilirken
bakışların odaklandığı merkez kişinin yüzü olacaktır.
Karşımızdakiyle konuşurken onun yüzüne bakarız. Allah'ın
anıldığı güzel bir ortamdahoş sohbetler içinde olan,
ilgi çekici şeyler anlatan çok güzel yüzlü bir huriyi
dinlemek, onunla sohbet etmek insana tarif edilmez
zevkler verecektir. Allah bu ilişki sırasında müminlerin,
her yönden en yüksek tatmine ulaşmasını istemektedir.
Cennet kadınlarının kusursuzluğu
elbette ki yüzleriyle kısıtlı değildir. Onlar baştan
aşağı muhteşem ve "değişik" bir inşa ile yaratılmışlardır.
Nebe Suresi 33'te vücut güzelliklerine de atıfta bulunularak
"göğüsleri henüz tomurcuklanmış yaşıt kızlar" denmektedir.
Yaşıt olduklarına dikkat çeken bir diğer ayette de
"...Ve yanlarında bakışlarını yalnızca eşlerine çevirmiş
yaşıt kadınlar vardır" (Sad Suresi, 52) ifadesi geçer.
Sonsuz yaşamda yaş söz konusu olmayacağına göre, bu
ifade cennetteki kadınların ve erkeklerin birbirlerine
çok uygun yaratıldığını göstermektedir.
Kuran’da cennet kadınları için
kullanılan benzetmelerden biri de, “yakut ve
mercan”dır. (Rahman Suresi, 58) Göze son derece
hoş gelen bu zarif ve değerli taşlar cennet kadınlarının
gözalıcı güzelliklerini vurgulamaktadır. Yakut ve
mercan benzetmelerinin, hurilerin ciltlerinin ve tenlerinin
pembemsi, beyazla karışık kırmızı rengini tarif için
kullanıldığı da düşünülebilir.
Kuran'daki bu tür veciz benzetmeler
ve özlü tasvirler sayesinde müminler, Allah'ın kendileri
için ne muhteşem bir karşılık hazırladığını anlayabilmekte,
Allah'ın rızası, rahmeti ve cennetine kavuşabilmek
için daha çok dua etmekte ve bunları kazanabilmek
için daha yoğun bir çaba göstermektedirler.
Unutulmamalıdır ki nimetlerle donatılmış
olan cennet,
Allah'ın Kuran'da müminlere bildirdiğinin de
ötesinde, tahayyül dahi edilemeyecek, insanın düşünce
sınırlarının çok üzerinde özelliklere sahiptir. Cennette
daha önce hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın işitmediği
ve hiçbir beşer kalbinin hatırına getirmediği sayısız
nimetler Allah'tan bir karşılık olmak üzere müminlere
sunulacaktır...

Hayal Gücü Sınırlarının Ötesinde Bir Cennet
... Orada nefislerin
arzu ettiği ve gözlerin lezzet (zevk) aldığı herşey
var. Ve siz orada süresiz kalacaksınız. (Zuhruf Suresi,
71)
Kuran'daki tarif, tasvir ve benzetmelerden,
ayrıca geçmiş sayfalarda açıkladığımız, Bakara Suresi
25. ayette belirtildiği üzere, 'Cennet nimetlerinin
dünyadakilere benziyor olmasından yola çıkarak, cennetin
nasıl bir yer olacağını ana hatlarıyla tahmin edebilmekteyiz.
Biliyoruz ki Allah müminleri "Kendilerine tarif edip
tanıttığı cennete sokacaktır". (Muhammed Suresi, 6)
Böylece dünya hayatında da, Allah'ın izniyle cennete
dair bilgiler edinmemiz mümkün olmaktadır. Ancak edinilen
bu bilgi, sadece Allah'ın bize öğrettiği ve cenneti
tefekkür etmemize vesile olan bilgidir. Bu bilgi cennetin
tamamını tarif ediyor diyemeyiz. Özellikle, bazı ayetlerde
dikkat çekilen çok önemli bir ayrıntı vardır, bu da
cennetin "hayalgücünü harekete geçiren" tasviridir.
Şimdi, bu ayetlere bir göz atmadan önce hatırlatılması
gereken bir noktaya değinelim. Kuran'da bahsi geçen
"bozulmayan sudan ırmaklar, tadı değişmeyen sütten
ırmaklar, içenler için lezzet veren şaraptan ırmaklar
ve süzme baldan ırmaklar" (Muhammed Suresi, 15) örneği
bizlere, cennetin, insanların hayallerindeki biçiminden
de öte bir yer olduğunu hissettirir. Bu ayet insan
ruhunda, cennetin bir 'sürprizler mekanı' olduğu izlenimini
uyandırmaktadır.
Allah cennetten "bir şölen" olarak
bahseder:
Ama Rablerinden korkup-sakınanlar;
onlar için Allah Katında -bir şölen olarak- altından
ırmaklar akan -içinde ebedi kalacakları- cennetler
vardır. İyilik yapanlar için, Allah Katında olanlar
daha hayırlıdır. (Al-i İmran Suresi, 198)
Allah bu ayetinde cenneti bir kutlama
ve bir eğlence yeri olarak tanıtmıştır. Dünyanın "bitişi",
imtihanın kazanılması ve Kuran'daki tarifiyle asıl
yurda, yani kalınacak yerin güzel olanına ulaşılması,
şüphesiz ki kutlanmaya değer bir sonuçtur. Bu kutlama,
süresi, boyutları ve içeriği dünyadakilerin hiçbiriyle
kıyaslanamayacak kadar görkemli bir kutlama olacaktır.
Böyle bir şölenin, dünyada geçmişten günümüze dek,
tüm kavimlerin, tüm ülkelerin adet ve geleneklerinde
yer alan kutlama, gösteri, ve eğlencelerin ötesinde
olacağı muhakkaktır.
Ebedi hayatta bu tür şölenlerle ve
buna benzer, bitmek tükenmek bilmeyen envai çeşit
nimetlerle sürekli meşgul olmak, yalnızca cennete
özgü bir vasfı da beraberinde getirecektir: Yorulmamak...
Kuran'da bu mükemmellik cennetteki müminlerin ağzından
şöyle duyurulur: "...Burada bize
bir yorgunluk dokunmaz ve burada bize bir bıkkınlık
da dokunmaz". (Fatır Suresi, 35) Elbette bu
yorgunluğa zihinsel yorgunluk da dahildir.
Dünyevi şartlarda insan, bedenen
zayıf yaratıldığından kolay yorulur. Yorulduğunda
ise zihni bulanmaya başlar, konsantrasyonu dağılır,
sağlıklı düşünebilmesi zorlaşır, algılaması da zayıflar.
Oysa bu durum cennette söz konusu olmayacaktır. Müminin
Allah'ın nimetlerini eksiksiz algılayabilmesi ve bunlardan
zevk alabilmesi için zihni her zaman açık, şuuru keskin
olacaktır. Dünyanın eksikliklerinden birisi olan yorgunluk
hissi ortadan kaldırılacağı için, müminlerin sonsuz
nimetlerden aralıksız istifade edebilmeleri mümkün
olacaktır. Ayetlerde de bildirildiği gibi zevk almaktan
bıkkınlık duyulmayacak, cennet nimetlerinden eksiksiz
bir haz alınacak ve bir nimetten diğerine geçilecektir.
Yorgunluğun ve bıkkınlığın dokunmadığı
bir ortamda Allah, müminlerin "her dilediklerini"
(Şura Suresi, 22; Furkan Suresi, 16; Zümer Suresi,
34) yaratarak onları ödüllendirmektedir. Olmasını
arzuladıkları akla gelebilecek herşey orada müminlerindir.
Allah "Orada diledikleri herşey onlarındır, Katımızda
daha fazlası da var" (Kaf Suresi, 35) ayetiyle insanın
isteyebileceğinden, hayal edebileceğinden de fazlasını
vereceğini, sınırlı isteklerimizin, cennette kat kat
artırılacağını belirtmektedir.
İnsanı yaratmış olan Allah, onun
nefsinin isteyebileceğini ondan daha iyi bilmektedir
ve bunları bir mükafat olarak müminler için cennette
yaratacaktır. Kuran'da bu nimetlerin bir kısmı insanlara
bildirilmiş, kalanları ise herkesin zevkine, arzularına
ve hayalgücüne bırakılmıştır. Aslında genel hatlarıyla
tüm müminler benzer şeylerden hoşlanırlar, farklılaşma
ince detaylardadır. İnsanın dünya şartlarında imkansız
gibi gözüken pekçok nimeti, ya da hakkında ilim sahibi
olmadığı nimetleri Rabbinden isteyebilir. Ayrıca müminlere
cennette öğretilecek olan nimetler de müminler tarafından
istenilebilir. Bunu ise sadece Allah bilmektedir.
Cennetin bu eşsiz güzelliklerini
tasvir eden bir başka ayet ise şöyledir:
Onların etrafında altın
tepsiler ve testilerle dolaşılır; orada nefislerin
arzu ettiği ve gözlerin lezzet (zevk) aldığı herşey
var. Ve siz orada süresiz kalacaksınız." (Zuhruf Suresi,
71)
Bu ayetten anlaşılan, mümini orada
sürprizlerin beklediğidir. Gördüğü şeylere sevinecek,
bunlardan zevk alacaktır. Diğer müminlerin zevk aldıklarını,
gördüklerinden ve yaşadıklarından hoşlandıklarını
görmek de mümin için ayrı bir mutluluk vesilesidir.
Unutulmaması gerekir ki, ‘doğruluk
makamı’ olan cennetin en büyük nimetlerinden
biri de cehennem azabından korunmuş olmaktır (Duhan
Suresi, 56). Tüm bunlar, büyük şükür vesilesi olmaktadır.
İman edenlerin Allah’a nasıl şükrettikleri Kuran’da
şöyle haber verilir:
Dediler ki: "Biz doğrusu
daha önce, ailemiz (yakın akrabalarımız) içinde endişe
edip-korkardık. Şimdi Allah, bize lütufta bulundu
ve hücrelere kadar işleyen kavurucu azaptan korudu.
Şüphesiz biz bundan önce O'na dua (kulluk) ederdik.
Gerçekten O, iyiliği bol, esirgemesi çok olanın ta
Kendisidir." (Tur Suresi, 26-28)
Kuran’da cennetin çeşitli dereceleri,
ya da farklı bölümleri olduğu bildirilmektedir. Bu
dereceler Adn, Me’va, Firdevs ya da Naim cennetleri
olarak nitelendirilmiştir. Bu isimler, içlerinde değişik
zevklerin alınacağı, cennetin birbirinden farklı bölümlerini
tasvir ediyor olabilir. (En doğrusunu Allah bilir.)
Taha Suresi, 75. ayette de buyurulduğu gibi, “Kim
O’na iman edip salih amellerde bulunarak O’na
gelirse, işte onlar, onlar için de yüksek dereceler
vardır”.
Cennet öyle bir mekandır ki, Kuran'daki
tarifiyle "her nereye baksan,
bir nimet ve büyük bir mülk görürsün" (İnsan Suresi,
20). Burada her bir ayrıntıda çok büyük güzellikler,
nimetler vardır. Her yer ve her köşe, ya da 'görüntünün
her karesi' Allah'ın eşsiz ilmi sayesinde sayısız
nimetlerle donatılmıştır. Sadece ve sadece Allah'ın
rahmet edip bağışladığı ve cennetine soktuğu müminlere
has kılınmış olarak... Rableri "onların
göğüslerinde kinden (ne varsa tümünü) sıyırıp-çekmiştir,
kardeşler olarak tahtlar üzerinde karşı karşıyadırlar."
(Hicr Suresi, 47). Onlar,
"onda ebedi olarak kalıcıdırlar, ondan ayrılmak istemezler"
(Kehf Suresi, 108).

Cennette yalnızca Kuran'da bildirilen şeyler mi var?
Kuran'da cennet tasvir edilirken,
yaşadığımız dünyadan örnekler ve benzetmeler verilmiştir.
Çünkü insan bilmediği birşeyi ancak bildiği şeylerden
yola çıkarak zihninde canlandırabilir. Bu ise, her
ne kadar aslı gibi olmasa da insana bir ölçüde fikir
verir. Cennet nimetleri hakkında Kuran'da yapılan
ince ve detaylı tarifler, oradaki nimet ve güzelliklerin,
dünyadakilerin en iyi, en güzel ve en kaliteli olanlarından
çok daha üstün olacağını bize göstermektedir.
Kuran'da cennet tarif edilirken,
Allah'ın dünyada yaratmış olduğu en makbul, en kaliteli,
en çok rağbet edilen, en nadir rastlanan şeylerden
örnekler verilir. Örneğin iri ve siyah göz nadir rastlanan
ve özellikle kadınlara, son derece estetik ve çarpıcı
bir görünüm veren bir göz şeklidir. İşte bu özellik
nedeniyle cennette bulunan iri ceylan gözlü, siyah
gözlü kadınlardan bahsedilir. Bu demek değildir ki
yeşil, mavi ya da çekik gözlü kadınlar bulunmasın...
Allah cennetin üstünlüğünü ve kalitesini bu gibi örneklerle
haber vermekte, dünya ölçülerinde makbul olan şeylerin
cennette çok daha üstünleriyle bulunduğunu bildirmektedir.
Başka bir örnek verirsek, cennette her türlü meyveden
bulunduğu Kuran'da haber verilir. Fakat çeşitli ayetlerde
muz veya incir gibi genelde daha fazla tercih edilen
meyveler örnek verilir. Elbette ki bu meyveler cennetteki
sınırsız meyve bolluğunun arasından seçilmiş iki nimettir.
Herkesin, zevkine göre, "nefsinin
arzu ettiği", "istek duyduğu herşeyin" cennette var
olduğunun haber verilmesi, cennet nimetlerinin sınırsız
ve insanın hayalgücünün çok daha üstünde olduğunu
ifade etmek için yeterlidir. Herkes Kuran'ı kendi
imanı, aklı, samimiyeti derecesinde anlar. Kuran ayetlerini
art niyetle okuyan bir inkarcı da, cennet ayetlerini
kendi kısır düşünceleri doğrultusunda anlayacaktır.
Oysa ayetlerde tarif edilen cennetin üstünlüğü ve
güzelliği, düşünebilen, aklı ve şuuru açık olan bir
insan için ortadadır. Dünyada en küçük detaylarda
bile mükemmel bir tasarım ve kusursuzluk sergileyen
Allah için bunlardan daha üstününü yaratmak kuşkusuz
ki kolaydır.
|

|