
(Allah) diyecek:
"Cinlerden ve insanlardan sizden önce geçmiş
ümmetlerle birlikte ateşe girin." Her bir ümmet
girişinde kardeşini (kendi benzerini) lanetler.
Nitekim hepsi birbiri ardınca orada toplanınca,
en sonra yer alanlar, en önde gelenler için: "Rabbimiz,
işte bunlar bizi saptırdı; öyleyse ateşten kat kat
arttırılmış bir azab ver diyecekler. (Allah da:)
"Hepsi için kat kattır. Ancak siz bilmezsiniz"
diyecek. (Araf Suresi, 38)
Dünyada iken çok önemli sayılan makam ve mevkilerin,
ast-üst ilişkilerinin artık hiçbir anlamı kalmamıştır.
Aksine, insanlar liderlerine, liderler de kendilerine
bağlananlara lanetler yağdırırlar:
Öyle ki (o gün)
kendilerine tabi olunanlar, kendilerine tabi olanlardan
uzaklaşıp-kaçmışlardır... (Bakara Suresi, 166)
(O zaman, yönetilip)
Uyanlar derler ki: "Eğer bize bir kere (daha
dünyaya dönme) fırsatı verilse(ydi) muhakkak (şimdi)
onların bizden uzaklaştıkları gibi, biz de onlardan
uzaklaşır (onları yüzüstü bırakır)dık." Böylece
Allah, onlara bütün yaptıklarını onulmaz hasretlerle
gösterecektir. Ve onlar ateşten çıkacak değildirler.
(Bakara Suresi, 167)
Yüzlerinin ateşte
evrilip çevrileceği gün, derler ki: "Eyvahlar
bize, keşke Allah'a itaat etseydik ve Resul'e itaat
etseydik." Ve dediler ki: "Rabbimiz, gerçekten
biz, efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik,
böylece onlar bizi yoldan saptırmış oldular. Rabbimiz,
onlara azabtan iki katını ver ve büyük bir lanet ile
lanet et. (Ahzap Suresi, 66-68)
Orada birbirleriyle
çekişip tartışarak derler ki: "Andolsun Allah'a,
biz gerçekten apaçık bir sapıklık içindeymişiz. Çünkü
sizi (yalancı olanları) alemlerin Rabbiyle eşit tutuyorduk.
Bizi suçlu-günahkarlardan başka saptıran olmadı. Artık
bizim için ne bir şefaatçi var, ne de candan-yakın
bir dost. Bizim bir kere daha (dünyaya dönüşümüz mümkün)
olsaydı da iman edenlerden olabilseydik." Gerçekten,
bunda bir ayet vardır, ama onların çoğu iman etmiş
değildirler. (Şuara Suresi, 96-103)
Böylece, sonsuz azapla karşılaşan
cehennem ehli arasında büyük bir çekişme başlar. Herkes
birbirini suçlar. Eski dostlar birbirlerine büyük
bir kin beslerler. Aralarındaki nefretin tek nedeni
dünya hayatındaki dostluklarıdır. Günah işlemede ve
din dışı yaşamda birbirlerini teşvik etmiş, inkarda
birbirlerinden destek almışlardır. Bütün dostluk kavramları
cehennem azabıyla birlikte yıkılır, bütün bağlar parçalanıp
koparılır. Bütün bu kalabalığın arasında herkes yapayalnızdır
ve biri diğerini lanetler:
(Allah) diyecek:
"Cinlerden ve insanlardan sizden önce geçmiş
ümmetlerle birlikte ateşe girin." Her bir ümmet
girişinde kardeşini (kendi benzerini) lanetler. Nitekim
hepsi birbiri ardınca orada toplanınca, en sonra yer
alanlar, en önde gelenler için: "Rabbimiz, işte
bunlar bizi saptırdı; öyleyse ateşten kat kat arttırılmış
bir azab ver diyecekler. (Allah da:) "Hepsi için
kat kattır. Ancak siz bilmezsiniz" diyecek.
(Bu sefer) Önde gelenler, sonda yer alanlara diyecekler
ki: "Sizin bize göre bir üstünlüğünüz yoktur,
kazandıklarınıza karşılık olarak azabı tadın."
Şüphesiz ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı
büyüklenenler, onlar için göğün kapıları açılmaz ve
halat (ya da deve) iğnenin deliğinden geçinceye kadar
cennete girmezler. Biz suçlu-günahkarları işte böyle
cezalandırırız.
Onlar için cehennemden yataklar ve üstlerine örtüler
vardır. Biz zulme sapanları işte böyle cezalandırırız.
(Araf Suresi, 38-41)
İnkar edenler dediler
ki: "Rabbimiz, cinlerden ve insanlardan bizi
saptırmış olanları bize göster, ayaklarımızın altına
alalım, en aşağılarda bulunanlardan olsunlar."
(Fussilet Suresi, 29)
Ateşin içinde, iddialar
öne sürüp karşılıklı tartışırlarken zayıf olanlar,
büyüklenen (müstekbir)lere derler ki: "Gerçekten
biz, size uymuş (teb'anız) olan kimselerdik. Şimdi
siz, ateşten bir parçasını olsun, bizden uzaklaştırabilir
misiniz? Büyüklenen (müstekbir) ler derler ki: "Biz
hepimiz (ateşin) içindeyiz; gerçekten Allah, kullar
arasında hüküm verdi (artık)." (Mümin Suresi,
47-48)
(Müşrik olan hakim
güçlere:) "İşte bu(nlar) da sizinle birlikte
(küfür ve zulümde) göğüs gerenlerdir. Onlara bir merhaba
(bile) yok. Çünkü onlar ateşe gireceklerdir."
(denilir). (Onlara uyanlar) Derler ki: "Hayır,
sizler; asıl size bir merhaba yok. Bunu (azabı) siz
bizim önümüze sürdünüz. Ne kötü bir durak." Derler
ki: "Rabbimiz, kim bunu bizim önümüze sürdüyse,
ateşteki azabını kat kat arttır." Ve derler ki:
"Bize ne oluyor ki, kendilerini şerir (kötü)lerden
saydığımız adamları göremi yoruz. Biz onları bir alay
konusu edinmiştik; yoksa gözler mi onlardan kaydı?"
Bu, cehennem halkının birbiriyle çekişmesi kesin bir
gerçektir. (Sad Suresi, 59-64)
SONUÇSUZ YALVARMALAR
VE ÜMİTSİZLİK
Cehennem ehli, büyük bir çaresizlik
içindedir. Başlarına gelen azap, hem korkunç derecede
acı verici hem de sonsuzdur. Tek çare olarak sızlanmayı,
yalvarmayı seçerler. Gördükleri herkese yalvarırlar.
Cennet ehlini görürler, onlardan bir parça olsun su
ve yemek isterler. Allah'a yalvarmaya, merhamet dilemeye
çalışırlar. Ama hepsi boşunadır.
Yalvarmalarının bir kısmı, cehennemin
bekçileri olan zebanileredir. Kendilerine en görülmedik
işkenceleri yapan bu azap meleklerine bile yalvarır
ve onlardan kendileri adına Allah'a seslenmelerini
isterler. İçinde bulundukları azap o kadar yoğun bir
azaptır ki, onun bir gün için olsun hafifletilmesi
için yalvarırlar. Ama yanıt alamazlar:
Ateşin içinde olanlar,
cehennem bekçilerine dediler ki: "Rabbinize dua
edin; azabtan bir günü (olsun) bize hafifletsin."
(Bekçiler:) "Size kendi Resulleriniz açık belgelerle
gelmez miydi?" dediler. Onlar: "Evet"
dediler. (Bekçiler:) "Şu halde siz dua edin"
dediler. Oysa kafirlerin duası çıkmazda olmaktan başkası
değildir. (Mümin Suresi, 49-50)
Bunun yanında Allah'tan merhamet
dilemeye de çalışırlar. Ancak yine boşunadır:
Dediler ki: "Rabbimiz,
mutsuzluğumuz bize karşı üstün geldi, biz sapan bir
topluluk imişiz. Rabbimiz, bizi (ateşin) içinden çıkar,
eğer yine (inkara) dönersek, artık gerçekten zalim
kimseler oluruz."
Der ki: "O'nun
içine sinin ve benimle söyleşmeyin. Çünkü gerçekten
benim kullarımdan bir grup: "Rabbimiz, iman ettik,
sen artık bizi bağışla ve bize merhamet et, sen merhamet
edenlerin en hayırlısısın, derlerdi de, siz onları
alay konusu edinmiştiniz; öyle ki, size benim zikrimi
unutturdular ve siz onlara gülüp duruyordunuz. Bugün
ben, gerçekten onların sabretmelerinin karşılığını
verdim. Şüphesiz onlar, 'kurtuluşa ve mutluluğa' erenlerdir."
(Müminun Suresi, 106-111)
Ayetten anlaşıldığına göre bu, Allah'ın
cehennem ehline son hitabıdır. Çünkü Allah bunlara
"O'nun içine sinin ve benimle söyleşmeyin"
dedikten sonra artık aksinin olması söz konusu değildir.
Bundan böyle Allah cehennem ehli ile sonsuza dek muhatap
olmaz. Bu, düşünmesi bile insana acı veren bir durumdur.
Cehennem ehli çığlık çığlığa azap
çekerken, "kurtuluşa ve mutluluğa eren"ler,
yani müminler de cennetin nimetleri içindedirler.
Ve cehennem ehlinin çektiği manevi azapların birini,
söz konusu cennet ehli ile olan diyaloğu oluşturur.
İnkarcılar, cehennemin korkunç azapları içinde işkence
görürken, özel olarak yaratılan bir sistem ile cenneti
görür, oradaki büyük nimet ve ihtişamı izlerler. Dünyada
iken kendileriyle alay ettikleri müminlerin büyük
bir rahatlık içinde, görkemli mekanlarda, muhteşem
evlerde, nefis yiyecek ve içecekleri tattıklarını
görürler. Kendi yaşadıkları azab ve aşağılanmaya karşılık,
müminlerin böylesine büyük bir nimet, övülmüşlük ve
huzur içinde olduğunu fark ederler.
Bu ise yaşadıkları azabı daha da
şiddetlendirir. Duydukları pişmanlık, dayanılmaz boyutlara
varır. Dünyada iken iman etmemiş, müminlerin aksine
Allah'ın hükümlerine itaat etmemiş olmalarının kahredici
pişmanlığı içinde boğulurlar.
Bu psikoloji içinde cennet ehliyle
diyalog kurmaya, hatta onlardan yardım dilemeye de
çalışırlar. Yalvarırlar, ancak yine boşunadır. Kuran'da,
cennet ve cehennem ehli arasındaki bu diyalog şöyle
haber verilir:
Onlar (müminler) cennetlerdedirler;
birbirlerine sorarlar. Suçlu-günahkarları;
"Sizi şu Cehennem'e sürükleyip-iten nedir?"
Onlar: "Biz namaz kılanlardan değildik"
dediler.
"Yoksula yedirmezdik.
(Batıla ve tutkulara) Dalıp gidenlerle biz de dalar
giderdik.
Din (hesap ve ceza) gününü yalan sayıyorduk.
Sonunda yakîn (kesin bir gerçek olan ölüm) gelip bize
çattı."
Artık, şefaat edenlerin şefaati onlara bir yarar sağlamaz.
(Müddesir Suresi, 40-48)
Yaşanacak olan diyalogların en ilginçlerinden
biri de, müminler ile münafıklar arasında olanıdır.
Münafıklar, dünyada iken bir süreliğine de olsa müminlerin
yanında bulunmuş kimselerdir. İman etmedikleri halde,
çeşitli çıkar hesapları gereği kendilerini mümin gibi
göstermeye çalışmış ve böylece "ikiyüzlü"
sıfatını kazanmışlardır. Ahirette ise cehennemde yanarken,
müminleri görür ve yardım istemeye, yalvarmaya kalkarlar.
Kuran'da, arada geçen diyalog şöyle aktarılır:
O gün, münafık erkekler
ile münafık kadınlar, iman edenlere derler ki: "(Ne
olur) Bize bir bakın, sizin nurunuzdan birazcık alıp-yararlanalım."
Onlara: "Arkanıza (dünyaya) dönün de bir nur
arayıp-bulmaya çalışın" denilir. Derken aralarında
kapısı olan bir sur çekilmiştir; onun iç yanında rahmet,
dış yanında o yönden azab vardır. (Münafıklar) Onlara
seslenirler: "Biz sizlerle birlikte değil miydik?"
Derler ki: "Evet, ancak siz kendinizi fitneye
düşürdünüz, (Müslümanları acıların ve yıkımların sarmasını)
gözetip-beklediniz, (Allah'a ve İslam'a karşı) kuşkulara
kapıldınız. Sizleri kuruntular yanıltıp-aldattı. Sonunda
Allah'ın emri (olan ölüm) geliverdi; ve o aldaltıcı
da sizi Allah ile (Allah'ın adını kullanarak, hatta
masumca sizden görünerek) aldatmış oldu. Artık bugün
sizden herhangi bir fidye alınmaz ve inkar edenlerden
de.. Barınma yeriniz ateştir, sizin veliniz (size
yaraşan dost) odur; o ne kötü bir gidiş yeridir."
(Hadid Suresi, 13-15)
KURTULUŞU OLMAYAN,
SONSUZ AZAP
Şimdiye dek sözünü ettiğimiz cehennem
azaplarının yanında, onların şiddetini kat kat artıran
bir özelliği daha vardır cehennemin; hiçbir zaman
kurtuluş yoktur. Bir acı çok şiddetli olsa bile, eğer
insan onun biteceğini bilirse, bu onu rahatlatır.
Her acının bitimi bir lezzettir ve bu lezzeti beklemek,
acı anında bile olsa, insana umut verir.
Ancak bu umut cehennemde yoktur
ve cehennem ehlini en çok yıkıma uğratan şey de budur.
Ateşte yakıldıkları, zincirlendikleri, kaynar suyla
haşlandıkları, kırbaçlandıkları, dar yerlere elleri
boyunlarına bağlı olarak sokuldukları anlarda, bilirler
ki bu azap sonsuza kadar sürecektir. Her kaçmaya çalıştıklarında
sert bir şekilde engellenmeleri, onlara işkencenin
sonsuza kadar devam edeceğini gösterir. Bir ayette
bu kahredici ortam şöyle anlatılır:
Ne zaman ordan,
sarsıcı-üzüntüden çıkmak isterlerse, oraya geri çevrilirler
ve (onlara:) "Yakıcı azabı tadın" (denir).
(Hac Suresi, 22)
Cehennem tümüyle kapalıdır. Kafirler
için cehenneme yalnızca bir kez giriş vardır, sonra
çıkış imkansızdır. Hiçbir çıkış yolu bırakılmamıştır.
Hapsedilmenin verdiği duygu kafirleri çepeçevre kuşatır.
Etrafları, aşmaya güç yetiremeyecekleri duvarlar,
kilitlenmiş kapılarla çevrilmiştir. Ayetlerde bu kahredici
hapsolunmuşluk, şöyle tasvir edilir:
Ayetlerimizi inkar
edenler ise, sol yanın adamlarıdır (Ashab-ı Meş'eme).
"Kapıları kilitlenmiş" bir ateş onların
üzerinedir. (Beled Suresi, 19-20)
Ve de ki: "Hak
Rabbinizdendir; artık dileyen iman etsin, dileyen
inkar etsin. Şüphesiz biz zalimlere bir ateş hazırlamışız,
onun duvarları kendilerini çepeçevre kuşatmıştır...
(Kehf Suresi, 29)
Onların barınma
yerleri cehennem'dir, ondan kaçacak bir yer bulamayacaklardır.
(Nisa Suresi, 121)
İnkarcılar ateşi gördüklerinde ait
oldukları yeri anlarlar. Anlarlar ki, artık hiç kimse
için o ateşten kaçış imkanı yoktur. Zaman kavramı
yok olmuştur ve sonsuz bir azap başlamıştır. Acının
en korkunç özelliği ebediyen sürecek olmasıdır. Yüz
yıl, bin yıl veya milyon yıl geçse, yine de sona yaklaşılmış
olmaz. Milyonlarca yıl, sonsuzluğun yanında bir hiçtir.
Cehennemde yaşayan kafir, dünyadaki gibi bir sonluluk
bekler, ama boşunadır. Bu yüzden ayetlerde azabın
sonsuza kadar sürecek olması önemle belirtilmiştir:
Allah, erkek münafıklara
da, kadın münafıklara da ve (bütün) kafirlere, içinde
ebedi kalmak üzere cehennem ateşini vaat etti. Bu,
onlara yeter. Allah onları lanetlemiştir ve onlar
için sürekli bir azab vardır. (Tevbe Suresi, 68)
Eğer onlar (gerçek)
ilahlar olsalardı, ona girmeyeceklerdi. Oysa onların
tümü içinde temelli kalıcıdırlar. (Enbiya Suresi,
99)
İnkar edenlere gelince,
onlar için de cehennem ateşi vardır. Onlar için ne,
karar verilir, ki böylece ölüversinler, ne de kendilerine
onun azabından (bir şey) hafifletilir. İşte biz, her
nankör olanı böyle cezalandırırız. (Fatır Suresi,
36)
Dünyada yaşanan bütün acılar için
muhakkak bir son yani kurtuluş vardır. Acı çeken insanın
iki kurtuluşu olabilir, acı ya biter ya da kişi ölür.
Dışarıdan bakıldığında ikisi de bir kurtuluştur. Cehennemde
ise durum çok daha kötüdür. Izdırap sürekli ve kesintisizdir.
Kafirlerin kendilerini toparlamalarına, rahat bir
nefes almalarına fırsat verilmez.
SONSUZ AZAPTAN KURTULMAK
İÇİN BİR HATIRLATMA
Kitap boyunca, dünyada Allah'ın
ayetlerinden yüz çeviren ve herşeyi yaratan Rabbimizi
şuursuzca inkar edenlerin, ahirette hiçbir kurtuluşlarının
olmayacağı, cehennemde dehşet verici bir azapla karşılaşacakları
tüm detaylarıyla anlatıldı.
İşte bu yüzden her insan, burada
anlatılan gerçekleri öğrendiğinde hiç zaman yitirmeden
içine girdiği yoldan geri dönmelidir. Çünkü bu yolun
sonu büyük bir yıkım getirir. Yapması gereken en önemli
şey ise kendini Allah'a teslim etmektir. Bunu yapmadığı
takdirde, ebedi bir pişmanlık yaşayacaktır. Kuran'da
inkarcıların pişmanlığı şöyle haber verilir:
O inkar edenler
Müslüman olmayı nice kereler dileyecekler. Onları
bırak, yesinler, yararlansınlar ve onları (boş) emel
oyalayadursun. İleride bileceklerdir. (Hicr Suresi,
2-3)
Sonsuz azaptan ve bu pişmanlıktan
kurtulmanın ve Allah'ın rızasını ve cennetini kazanmanın
yolu ise bellidir:
Geç olmadan Allah'a gönülden iman
etmek,
Tüm yaşamını O'nu razı edecek davranışlarla
geçirmek...
|