
Sur'a üfürüldü;
böylece Allah'ın diledikleri dışında, göklerde ve
yerde olanlar çarpılıp-yıkılıverdi. Sonra bir daha
ona üfürüldü, artık onlar ayağa kalkmış durumda
gözetliyorlar. Yer, Rabbi'nin nuruyla parıldadı;
(orta yere) kitap kondu; peygamberler ve şahidler
getirildi ve aralarında hak ile hüküm verildi, onlar
haksızlığa uğratılmazlar. (Zümer Suresi, 68-69)
Sur'a İkinci Kez Üfleniş ve Ölülerin Diriltilmesi
Sur'a ilk olarak üflenmesiyle birlikte
yer ve gök paramparça edilmiş ve maddesel evren ölmüştür.
Canlı hiçbir varlık kalmamıştır. Ayetin ifadesiyle,
"yer başka bir yere, gökler de başka göklere
dönüştürülmüştür". (İbrahim Suresi, 48) Bu dönüşümden
sonra mahşer günü için hazırlanan ortam şöyledir:
Sana dağlar hakkında
soruyorlar. De ki: "Benim Rabbim, onları darmadağın
edip savuracak"
"Yerlerini
bomboş, çırçıplak bırakacaktır."
"Orada ne bir
eğrilik göreceksin, ne de bir tümsek." (Taha
Suresi, 105-107)
İşte hesap günü insanların üzerinde
dirilip, biraraya gelip, hesaplarını ve akıbetlerini
bekleyecekleri yer budur. Artık sıra insanların diriltilip
tek olan, kahhar olan Allah'ın huzuruna çıkarılmalarına
gelmiştir. Ve Sur'a ikinci kez üfürülür. Dünya hayatında
ahireti ve yeniden dirilişi inkar eden insan bir daha
uyanmayı hiç beklemediği kabrinin içinden dışarı atılır.
Sur'a bu ikinci üfürülüş ve insanların dirilmesi Kuran'da
şöyle geçer:
Sur'a üfürüldü;
böylece Allah'ın diledikleri dışında, göklerde ve
yerde olanlar çarpılıp-yıkılıverdi. Sonra bir daha
ona üfürüldü, artık onlar ayağa kalkmış durumda gözetliyorlar.
Yer, Rabbinin nuruyla parıldadı... (Zümer Suresi,
68-69)
ÖLÜLERİN MEZARLARINDAN
ÇIKMASI
İnsanların dirilişleri esnasında
ve dirildikten sonraki durumları ayetlerde ayrıntılı
olarak tarif edilmiştir. Kuran'da haber verildiğine
göre o büyük diriliş şöyle gerçekleşir:
- Sur'a ikinci kez üfürülmesiyle
birlikte toprağın altından dışarı çağrılan insanlar,
yayılan çekirgeler gibi ve hızla koşarak kabirlerinden
dışarı çıkarlar.
Gözleri 'zillet
ve dehşetten düşmüş olarak', sanki 'yayılan' çekirgeler
gibi kabirlerinden çıkarlar. (Kamer Suresi, 7)
... Sonra sizi yerden
(toprağın altından) bir (kere) çağırma ile çağırdığı
zaman, hemencecik siz (bir de bakarsınız ki) çıkarılmışsınız.
(Rum Suresi, 25)
O gün yer, onlardan
çatlayıp-ayrılır da (onlar,) hızla koşarlar. İşte
bu, Bize göre oldukça-kolay olan bir haşir (sizi birarada
toplama)dır. (Kaf Suresi, 44)
- Kendilerini çağıran çağırıcıya
doğru yönelirler ve dikili bir şeye doğru yönelmiş
gibi boyunlarını çağırıcıya uzatmış olarak koşmaya
başlarlar. Ve bu çağrı daha önce benzerine rastlanmış
bir çağrı da değildir:
... O çağırıcının
'ne tanınmış, ne görülmüş' bir şeye çağıracağı gün...
(Kamer Suresi, 6)
O gün, kendisinden
sapma imkanı olamayan çağırıcıya uyacaklar... (Taha
Suresi, 108)
... sanki onlar
dikili bir şeye yönelmiş gibidirler. (Mearic Suresi,
43)
Dünyada Allah'ın sınırlarını tanımayan,
Allah'a itaat etmeyen, kendi başının dikine giden,
büyüklenen inkarcı, dirilir dirilmez birden boyun
eğici, bir hale gelmiştir. Ne olup bittiğini sorgulamadan,
kayıtsız şartsız bu çağrıya icabet eder. Dünyadaki
imtihan sona erdiği için başka seçim şansı da yoktur
zaten. Aksini yapmayı istese de yapamaz. Hatta isteyemez
bile. Bu çağrıya karşı koymaya hiçbir gücü yoktur.
O nedenle bu günün "zorlu bir gün" olduğunu
gerçekten hissetmiştir:
Boyunlarını çağırana
doğru uzatmış olarak koşarlarken, kafirler derler
ki: "Bu, zorlu bir gün." (Kamer Suresi,

- Kafirler başlarını dikerek koşarlar,
gözler dönmez, hareket edemez. Herkes kayıtsız şartsız
bir itaat içindedir. O gün insanların sahip olabileceği
tek geçerli ve değerli şey imandır. O da kafirlerde
yoktur. Bu yüzden kalpleri bomboştur:
Başlarını dikerek
koşarlar, gözleri kendilerine dönüp-çevrilmez. Kalbleri
(sanki) bomboştur. (İbrahim Suresi, 43)
- Tek bir merkeze doğru dalga dalga
süzülürler.
Sur'a üfürüleceği
gün, artık siz dalga dalga geleceksiniz. (Nebe Suresi,
18)
Sur'a üfürülmüştür;
böylece onlar kabirlerinden (diriltilip) Rablerine
doğru (dalgalar halinde) süzülüp-giderler. Demişlerdir
ki: "Eyvahlar bize, uykuya-bırakıldığımız yerden
bizi kim diriltip-kaldırdı? Bu, Rahman (olan Allah)ın
va'dettiğidir, (demek ki) gönderilen (elçi)ler doğru
söylemiş". (Yasin Suresi, 51-52)
Bu "eyvah" çok büyük bir
panik ve hayal kırıklığının ifadesidir. Çünkü kendi
dirilişine bizzat şahit olan kafir, hayatı boyunca
kendisine bunu haber veren elçilerin gerçekten doğru
söylediklerini anlamıştır. Dolayısıyla bunu inkar
edenlere müjdelenen, "dönüşü olmayan ebedi azab"ı
da bizzat yaşayacağını idrak etmiştir. Artık bundan
hiçbir şüphesi yoktur. "Ebedi uyku" diye
bir şey olmadığını anlamıştır. Kendisine vaat edilenlerin
birer birer başına geleceğinden, hiçbir kurtuluş ümidi
olmadığından emindir.
- Kafirlerin genel ruh halleri korku,
dehşet, yılgınlık, şaşkınlık ve çaresizlik, genel
görünümleri ise daha da dehşet vericidir. Yüzleri
kapkaradır; toz, karartı ve zillet (aşağılanma) kaplamıştır:
O gün, öyle yüzler
vardır ki, 'zillet içinde aşağılanmıştır.' (Gaşiye
Suresi, 2)
Ve o gün öyle yüzler
vardır ki üzerini toz bürümüştür. Bir karartı sarıp
kaplamıştır. İşte onlar da, kafir facir olanlardır.
(Abese Suresi, 40-42)
Kıyamet günü, Allah'a
karşı yalan söyleyenlerin yüzlerinin kapkara olduğunu
görürsün. Büyüklenenler için cehennemde bir konaklama
yeri mi yok? (Zümer Suresi, 60)
- Kafirler kıyamet günü kör olarak
haşredilirler.
Kim de benim zikrimden
yüz çevirirse, artık onun için sıkıntılı bir geçim
vardır ve biz onu kıyamet günü kör olarak haşredeceğiz.
O da (şöyle) demiş
olur: "Ben görmekte olan biriyken, beni niye
kör olarak haşrettin Rabbim?"
(Allah da) Der ki:
"İşte böyle, sana ayetlerimiz gelmişti, fakat
sen onları unuttun, bugün de sen işte böyle unutulmaktasın."
(Taha Suresi, 124-126)
Allah, kimi hidayete
erdirirse, işte o, hidayet bulmuştur, kimi saptırırsa
onlar için O'nun dışında asla veliler bulamazsın.
Kıyamet günü, biz onları yüzükoyun körler, dilsizler
ve sağırlar olarak haşrederiz. Onların barınma yerleri
cehennemdir; ateşi sükun buldukça, çılgın alevini
onlara arttırırız. (İsra Suresi, 97)
- Kafirlerin bu kör gözleri de korkunçluk
ve iğrençliklerini artırır bir şekildedir. Allah kafirlerin
gözlerinin alacağı şekli şöyle ifade etmektedir:
Sur'a üfürüleceği
gün, biz suçlu-günahkarları o gün, (yüzleri kara,
gözleri) gömgök (kaskatı ve kör) olarak' toplayacağız.
(Taha Suresi, 102)
Bu korkunç, aynı zamanda da aşağılık
görünümleriyle kafirler ilk bakışta, müminlerden ayrılırlar.
Dünyadayken kibir ve gösteriş içinde, Allah'ın ayetlerine
karşı savaş açan, büyüklenen bu güruhun sonlarının
başlangıcı işte böyle olur.
O GÜN DOSTLUK, AKRABALIK,
YAKINLIK VE YARDIMLAŞMA YOKTUR
O gün insanın başkalarıyla, hatta
kendi annesi, babası, eşi ve çocuklarıyla bile ilgilenmeye
ne hali ne fırsatı vardır. Mahşer gününün şiddeti
ve olağanüstü korkusu herkesi kendi derdine düşürür.
Allah, o diriliş gününü, öteki adıyla din gününü şöyle
tarif etmektedir:
Din gününü sana
bildiren şey nedir? Ve yine din gününü sana bildiren
şey nedir? Hiçbir nefsin bir başka nefse herhangi
bir şeye güç yetiremeyeceği gündür; o gün emir yalnızca
Allah'ındır. (İnfitar Suresi, 17-19)
Fakat 'kulakları
patlatırcasına olan o gürleme' geldiği zaman, kişi
o gün, kendi kardeşinden kaçar,
Annesinden ve babasından,
Eşinden ve çocuklarından,
O gün, onlardan her birisinin kendine yetecek bir
işi vardır. (Abese Suresi, 33-37)
Dünya hayatında kişinin en çok değer
verdiği put edindiği bağlar, böylece Allah'ın azabı
karşısında paramparça olur. Artık insanlar arasındaki
dünyevi yakınlıkların, soy bağlarının hiçbir anlamı
kalmamıştır. Değeri olan tek şey, imandır:
Böylece Sur'a üfürüldüğü
zaman artık o gün aralarında soylar (veya soybağları)
yoktur ve (üstünlük unsuru olarak soyluluğu veya birbirlerine
durumlarını) soruşturmazlar da. Artık kimin tartısı
ağır basarsa, işte onlar, kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.
Kimin tartısı hafif gelirse, işte onlar da kendi nefislerini
hüsrana uğratanlar, cehennemde de ebedi olarak kalacak
olanlardır." (Müminun Suresi, 101-103)
Dünyadaki bağlar ve ilişkiler öyle
bir parçalanır ki, sözde en çok sevilen oğullar, eşler,
kardeşler, hatta bütün soy, inkarcılar tarafından
azaba karşılık fidye olarak teklif edilir:
(Böyle bir günde)
Hiçbir yakın dost bir yakın dostu sormaz. Onlar birbirlerine
gösterilirler. Bir suçlu-günahkar, o günün azabına
karşılık olmak üzere, oğullarını fidye olarak vermek
ister. Kendi eşini ve kardeşini. Ve onu barındıran
aşiretini de. Yeryüzünde bulunanların tümünü (verse
de); sonra bir kurtulsa. Hayır; (hiçbiri kabul edilmez).
Doğrusu o (cehennem), cayır cayır yanmakta olan ateştir.
(Mearic Suresi, 10-15)
Mahşer günü yaşanacak olan bu "fidye
teklifi", inkarcıların gerçekte ne kadar nankör
olduklarının ve menfaatleri doğrultusunda nasıl acımasızca
hareket ettiklerinin bir göstergesidir. Bu teklif,
dünya hayatının ne denli boş olduğunu da gösterir.
Dünya hayatında çoğu insan küçük çıkarlar peşinde
koşar. İyi bir iş, güzel bir ev, para, makam mevki
sahibi olmak uğruna bütün bir ömür çalışılır. Buna
karşın, Kuran'da haber verildiği üzere tek bir kadın
değil dünyadaki kadınların tümü, tek bir ev değil
dünyadaki bütün mülkler, yeryüzünün altın ve gümüş
bütün hazineleri, hatta bütün dünya, mahşer gününün
azabından kurtulmak için fidye olarak verilmek istenecektir.
Ama elbette bu umutsuz bir çabadır ve insanı hiçbir
şekilde kurtaramaz. O mülklerin sahibi zaten Allah'tır.
İnsanın kurtuluşu ise, bir daha geri dönemeyeceği
dünya hayatında kalmıştır. Vakit çok geçtir ve cehennemin
ateşi ona vaat olunduğu gibi yanmaya başlamıştır.
İNSANLARIN HESAP
İÇİN TOPLANMALARI
Kuran'da, insanın yaşamının gerçek
anlamı şöyle açıklanır:
Ey insan, gerçekten
sen, hiç durmaksızın Rabbine doğru bir çaba harcayıp
durmaktasın; sonunda O'na varacaksın. (İnşikak Suresi,
6)
Hayatımız boyunca ne yaparsak yapalım,
harcadığımız bütün çabaların sonucunda ulaşacağımız
son nokta, Allah'ın huzuruna çıkacağımız andır. Tüm
bu hayatın amacı, O'na kulluk etmektir. Hayatın en
önemli anı ise, Allah'a hesap vereceğimiz mahşer günüdür.
Dünyadaki yaşamımız boyunca geçen
her gün, bizi o mahşer gününe biraz daha yakınlaştırır.
Geçen her saat, her dakika, hatta her saniye, ölüme,
yeniden dirilişe ve hesaba doğru atılmış bir adımdır.
Hayat, bir kum saati gibi sürekli olarak bu yöne doğru
akar. Saati durdurmanın ya da geri çevirmenin yolu
yoktur. Tüm insanlar, bu yolu izleyeceklerdir. Allah,
Kuran'da şöyle hükmetmektedir:
Şüphesiz onların
dönüşleri Bize'dir. Sonra onları hesaba çekmek de
elbette Bize aittir. (Gaşiye Suresi, 25-26)
Şu an dünyada yaklaşık 6 milyar
insan yaşamakta. Bu sayıya şimdiye dek yaşamış ve
bundan sonra da yaşayacak insanların sayısını eklersek,
mahşer (diriliş) günü mezarlarından çıkıp toplanacak
insan kalabalığı ve bunun oluşturacağı olağanüstü
tablo hakkında bir fikir edinebiliriz. İlk insan Hz.
Adem'den, kıyamet günü canı alınacak son inkarcıya
kadar yeryüzünde yaşamış insanların tümü bu mahşer
meydanında biraraya gelecektir. Sayısı milyarlarla
ifade edilebilecek bu insan topluluğunun oluşturacağı
manzara son derece görkemli olacaktır. Fakat aynı
zamanda bir o kadar da ürküntücü ve dehşet verici
olacağı kesindir. Allah'ın huzurunda toplanma anı
ve insanların durumu Kuran'da şöyle anlatılır:
O gün, kendisinden
sapma imkanı olamayan çağırıcıya uyacaklar. Rahman
(olan Allah)a karşı sesler kısılmıştır; artık bir
hırıltıdan başka bir şey işitemezsin.
O gün, Rahman (olan
Allah)'ın kendisine izin verdiği ve sözünden hoşnut
olduğu kimseden başkasının şefaati bir yarar sağlamaz.
O, önlerindekini
de, arkalarındakini de bilir. Onlar ise, bilgi bakımından
O'nu kavrayıp kuşatamazlar.
(Artık bütün) Yüzler,
diri, kaim olanın önünde eğik durmuştur ve zulüm yüklenen
ise yok olup gitmiştir. (Taha Suresi, 108-111)
Kafirlerin bütün bir ömür boyu göz
ardı ettiği, müminlerin ise şevkle hazırlanıp beklediği
hesap anı gelmiştir. Bu büyük mahkeme için görkemli
bir mekan yaratılır. O gün, ayette bahsedildiğine
göre, "Gök yarılıp-çatlamıştır;
artık o gün, 'sarkmış-za'fa uğramıştır.' Melek(ler)
ise, onun çevresi üzerindedir. O gün, Rabbinin arşını
onların da üstünde sekiz (melek) taşır." (Hakka
Suresi, 16-17) Bir başka ayette ise, o gün,
"... Ruh ve meleklerin saflar halinde duracakları
gün..." (Nebe Suresi, 38) olarak tarif
edilir.
Alemlerin Rabbi olan Allah o gün
yarattığı kullarından hesap soracaktır. Beraberinde
inkar edenler için Allah'ın azamet ve şanına yakışır
bir azap kaynağı da yaratılmıştır. Cehennem, cayır
cayır yanmaktadır. Herşeyin benzersiz ve mükemmel
şekilde yaratıcısı olan Allah, kafirler için aynı
mükemmellikte bir azap hazırlamıştır. Kimse o gün
O'nun vereceği acının bir benzerini veremez. Bir ayette
şöyle denir:
Hayır; yer, parça
parça yıkılıp darmadağın olduğu, Rabbin (in buyruğu)
geldiği ve melekler dizi dizi durduğu zaman; O gün,
cehennem de getirilmiştir. İnsan o gün düşünüp-hatırlar,
ancak (bu) hatırlamadan ona ne fayda? Der ki: "Keşke
hayatım için, (önceden bir şeyler) takdim edebilseydim."
Artık o gün hiç kimse (Allah'ın) vereceği azab gibi
azablandıramaz. O'nun vuracağı bağı hiç kimse vuramaz.
(Fecr Suresi, 21-26)
İnsan, eğer dünyadaki yaşamında
Allah'a kul olmamışsa ve bu büyük güne iman edip ona
hazırlık yapmamışsa, pişmanlığın en büyüğünü yaşayacaktır.
Toprak olmayı, dirilmeye bin kere tercih edecektir.
Ancak bu pişmanlığın faydası yoktur; onu azaptan kurtaramayacaktır.
Aksine, bu pişmanlık onun için yeni bir azap kaynağı
olacak, cehennemde çekeceği fiziksel acıların üzerine
bir de manevi işkence olarak eklenecektir.
KİTAPLARIN VERİLİŞİ,
TERAZİLER VE HESABA ÇEKİLME
Dirilmenin şaşkınlığı henüz atlatılmadan,
hesaba çekilecek olmanın verdiği korku ve sıkıntı
başlar. İnsanın dünyadaki yaşamı sırasında her yaptığı,
her düşündüğü gözler önüne serilir. En ufak bir ayrıntı
bile unutulmaz. Bir ayete göre, yapılan iş, "Gerçekten
bir hardal tanesi ağırlığında olsa da, (bu,) ister
bir kaya parçasından ya da göklerde veya yer(in derinliklerinde)
de bulunsa bile, Allah onu getirir. Şüphesiz Allah,
latif olandır, (herşeyden) haberdardır." (Lokman
Suresi, 16)
Cehennemin ve cennetin en yakın
olduğu bu anda herkes kendi amel defterinden dünyada
ahiret için neyi hazırladığını öğrenir. Kuran'da,
o an şöyle anlatılır:
O gün insanlar,
amelleri kendilerine gösterilsin diye, bölük bölük
fırlayıp-çıkarlar. Artık kim zerre ağırlığınca hayır
işlerse, onu görür. Artık kim zerre ağırlığınca bir
şer (kötülük) işlerse, onu görür. (Zelzele Suresi,
6-8)
Kuran'da bildirildiğine göre, hesap
defterleri inkarcılara sol ellerinden, müminlere ise
sağ ellerinden verilecektir. "Sağın adamları",
bir ayette şöyle anlatılır:
Siz o gün arzolunursunuz;
sizden yana hiçbir gizli (şey), gizli kalmaz. Artık
kitabı sağ-eline verilen kişi, der ki: "Alın,
kitabımı okuyun." "Çünkü ben, gerçekten
hesabıma kavuşacağımı sanmış (anlamış)tım." Artık
o, hoşnut bir yaşama içindedir. Yüksek bir cennette.
Devşirilecek (meyve ve eşsiz ürün) leri pek yakındır.
"Geride kalan günlerde, 'peşin olarak sunduklarınıza
karşılık olmak üzere,' afiyetle yiyin ve için."
(Hakka Suresi, 18-24)
Müminlerin bu sevinç ve coşkusuna
karşın kafirler öldürücü bir utanç içindedirler. Ölmeyi
hatta yok olmayı isterler. Üstteki ayetin devamında
kafirlerin çaresizlikleri şöyle anlatılır:
Kitabı sol eline
verilen ise; o da, der ki: "Bana keşke kitabım
verilmeseydi. Hesabımı hiç bilmeseydim. Keşke o (ölüm
herşeyi) kesip bitirseydi. Malım bana hiçbir yarar
sağlayamadı. Güç ve kudretim yok olup gitti."
(Hakka Suresi, 25-29)
Başka ayetlerde, sağın ve solun
adamları arasındaki fark yine çarpıcı bir üslupla
anlatılır:
Artık kimin kitabı
sağ yanından verilirse. O, kolay bir hesap (sorgu)
ile sorguya çekilecek. Ve kendi yakınlarına sevinç
içinde dönmüş olacaktır. Kimin de kitabı ardından
verilirse. O da, helak (yok olmay)ı çağıracak. Çılgın
alevli ateşe girecek. Çünkü o, (dünyada) kendi yakınları
arasında sevinçliydi. Doğrusu o, (Rabbine) bir daha
dönmeyeceğini sanmıştı. Hayır; gerçekten Rabbi, kendisini
çok iyi görendi. (İnşikak Suresi, 7-15)
Kitaplardaki ameller, hesap günü
için özel hazırlanmış duyarlı terazilerde tartılır.
Bu gün, Allah'ın adaleti karşısında kimse zerre kadar
haksızlığa uğratılmaz:
Biz ise, Kıyamet
gününe ait duyarlı teraziler koyarız da artık, hiçbir
nefis hiçbir şeyle haksızlığa uğramaz. Bir hardal
tanesi bile olsa ona (teraziye) getiririz. Hesap görücüler
olarak Biz yeteriz. (Enbiya Suresi, 47)
Dünya hayatında yapılan her amel,
en küçük ayrıntılar bile eksik kalmaksızın bu tartıya
konulmuştur. Bu tartının ibresi sonsuz azaba veya
sonsuz kurtuluş ve mutluluğa götürecek kararı belirler.
Eğer tartı ağır basarsa cennete, hafif kalırsa ateş
çukuruna girilecektir. Hiçbir güç veya yardımcı o
anda insana yardım edemez:
İşte, kimin tartıları
ağır basarsa, artık o, hoşnut olunan bir hayat içindedir.
Kimin tartıları hafif kalırsa, artık onun da anası
(son durağı) "haviye"dir (uçurum). Onun
ne olduğunu (mahiyetini) sana bildiren nedir? O, kızgın
bir ateştir. (Kaaria Suresi, 6-11)
Ardından tüm insanlar tek tek hesaba
çekilirler. Artık dünyadaki makamların, mevkilerin
hiçbir anlamı kalmamıştır. Bir devlet başkanı da sıradan
bir insan da, Allah katında aynı hesapla karşı karşıya
kalır. Herkese, kendisini yaratmış olan Allah'a kulluk
edip etmediği, O'nun emirlerine uyup uymadığı sorulur.
Kafirin tüm günahları, tüm pislikleri, tüm kötülükleri,
aklından, kalbinden bütün geçirdikleri tek tek ortaya
dökülür:
Sırların orta yere
çıkarılacağı gün. Artık onun ne gücü vardır, ne yardımcısı.
(Tarık Suresi, 9-10)
Dünyadaki yaşamlarını Allah'ın gösterdiği
şekilde değil de, kendi istek ve tutkularına ya da
içinde bulundukları toplumun çarpık değer ve inançlarına
göre yönlendirmiş olanların hesabı zorludur. Bir ayette,
o büyük hesap şöyle anlatılır:
Ve 'diri diri toprağa gömülen kızcağıza'
sorulduğu zaman:
"Hangi suçtan
dolayı öldürüldü?"
Sahifeler (amel
defterleri) açıldığı zaman,
Gök, sıyrılıp-yüzüldüğü
zaman,
Cehennem ateşi çılgınca
kızıştırıldığı zaman,
Cennet de yakınlaştırıldığı
zaman,
(Artık her) Nefis,
neyi hazırladığını bilip-öğrenmiştir. (Tekvir Suresi,
8-14)
Bir kulun, Rabbimizin huzurunda
yaptıklarını inkar etmeye fırsatı yoktur. İşlediği
bütün hayır ve şer ortaya çıkarılmıştır. İnkar etse
bile şahitler onu yalanlar. Dünya hayatında kendisine
şahit olan insanlar da hesap sırasında şahitlik yapmak
için ortaya getirilir. Bir ayette şöyle denir:
Yer, Rabbinin nuruyla
parıldadı; (orta yere) kitap kondu; Peygamberler ve
şahidler getirildi ve aralarında hak ile hüküm verildi,
onlar haksızlığa uğratılmazlar. (Zümer Suresi, 69)
Hesap sırasında inkarcıları bekleyen
başka şahitler de vardır. İşitme, görme duyuları ve
derileri Allah'ın izniyle dile gelip konuşur, kendi
aleyhlerinde şahitlik ederler. Bütün bir ömür boyunca
kullandıkları, kendilerine ait sandıkları uzuvlarının
bile insana ihanet etmesi, o gün yaşanacak olan psikolojik
yıkımı daha da artırır. Bir ayette, yaşanacak olan
bu gerçek şöyle açıklanır:
Allah'ın düşmanlarının
biraraya getirilip-toplanacakları gün işte onlar,
ateşe bölükler halinde dağıtılırlar. Sonunda oraya
geldikleri zaman, işitme, görme (duyuları) ve derileri
kendi aleyhlerine şahitlik edecektir. Kendi derilerine
dediler ki: "Niye aleyhimizde şahitlik ettiniz?"
Dediler ki: "Herşeye nutku verip-konuşturan Allah,
bizi konuşturdu. Sizi ilk defa O yarattı ve O'na döndürülüyorsunuz.
Siz, işitme, görme (duyularınız) ve derileriniz aleyhinize
şahitlik eder diye sakınmıyordunuz. Aksine, yaptıklarınızın
birçoğunu Allah'ın bilmeyeceğini sanıyordunuz. İşte
bu sizin zannınız; Rabbiniz hakkında beslediğiniz-zannınız,
sizi bir yıkıma uğrattı, böylelikle hüsrana uğrayan
kimseler olarak sabahladınız." Şimdi eğer sabredebilirlerse,
artık onlar için konaklama yeri ateştir. Ve eğer onlar
hoşnut olma (dünya)ya dönmek isterlerse, artık hoşnut
olacaklardan değildirler. (Fussilet Suresi, 19-24)
Kafirler, kendilerini yaratan ve
yaşatan Allah'a isyan etmekle, olabilecek en büyük
suçu işlemişlerdir. Bu yüzden hesap günü kendilerini
savunmalarına dahi izin verilmez. Hatta seslerini
çıkarmalarına dahi fırsat tanınmaz. Aşağılanmış ve
zavallı bir şekilde haklarındaki hükmün verilmesini
beklerler:
O gün, yalanlayanların
vay haline. Bu, onların konuşamayacakları bir gündür.
Ve onlara özür beyan etmeleri için izin verilmez.
O gün, yalanlayanların vay haline. Bu, hüküm günüdür;
sizi ve öncekileri 'birarada topladık.' Şayet kurabileceğiniz
hileli bir düzeniniz varsa, durmaksızın bana karşı
kurun. O gün, yalanlayanların vay haline. (Mürselat
Suresi, 34-40)
Kafir o gün kendi yaptıklarından
şiddetle nefret eder ve kendi nefsine karşı da büyük
bir öfke duyar. Fakat Allah'ın onlara karşı duyduğu
öfke çok daha büyüktür. Küfredenlere şöyle seslenilir:
... Allah'ın gazablanması,
elbette sizin kendi nefislerinize gazablanmanızdan
daha büyüktür. Çünkü siz, imana çağrıldığınız zaman
inkar ediyordunuz. (Mümin Suresi, 10)
Allah'ın gazabıyla karşı karşıya
kalan inkarcıyı büyük bir umutsuzluk ve üzüntü kaplamış
durumdadır. Öldürücü bir utanç içindedir ve hiç dirilmemiş
olmayı ister. Ölümün kendisini ebediyen yok etmiş
olmasını diler. Oysa artık anlamaktadır ki, ölüm bir
son değil, yalnızca bir başlangıçtır. Bundan sonra
başka bir ölüm de yoktur. Allah'ın, "O
inkar edenler Müslüman olmayı nice kereler dileyecekler."
(Hicr Suresi, 2) ayeti de inkarcılar üzerinde
tecelli etmeye başlar.
Buna karşın, müminler için de kolay
bir hesap olacaktır. Mümin hesaptan sonra, büyük kurtuluş
ve mutluluğun coşkusuyla sevinç içindedir. Dünyadaki
yaşamını, kendisini yaratan ve doğruya yönelten Allah'ın
istediği şekilde sürdürmüştür. Günahlarını ise, sonsuz
rahmet sahibi Allah affeder. Böylece Allah'ın sınırsız
nimetleriyle dolu cennete kavuşur, sonsuz ateş azabından
da uzak tutulur:
Ey insan, gerçekten
sen, hiç durmaksızın Rabbine doğru bir çaba harcayıp
durmaktasın; sonunda O'na varacaksın.
Artık kimin kitabı
sağ yanından verilirse,
O, kolay bir hesap
(sorgu) ile sorguya çekilecek,
Ve kendi yakınlarına
sevinç içinde dönmüş olacaktır. (İnşikak Suresi, 6-9)
İNKARCILARIN ÇARESİZLİĞİ
İnkarcı o gün kendisinden her isteneni
yapmak ister, ama başaramaz; gücü, kuvveti alınmıştır.
Secdeye davet edildiğinde secde etmek ister, ancak
bunu bile başaramaz. Tıpkı insanın kabus görürken
bir şeyi yapmak isteyip de yapamaması, bağırmak isteyip
de sesinin çıkmaması gibi. Eli ayağı tutmaz hale gelir.
Korku, dehşet ve çaresizlikten adeta felç olmuştur:
Ayağın üstünden
(örtünün) açılacağı ve onların secdeye çağrılacakları
gün, artık güç yetiremezler. Gözleri 'korkudan ve
dehşetten düşük', kendilerini de zillet sarıp-kuşatmış.
Oysa onlar, (daha önce) sapasağlam iken secdeye davet
edilirlerdi. (Kalem Suresi, 42-43)
Kafirin secdeye davet edilmesinin
amacı onun, bunu dünyadayken yapmamasından dolayı
üzüntü ve pişmanlığının artması, bir daha da sonsuza
kadar, ne kadar çok istese de bunu yapıp telafi etmesinin
imkansız olduğunu görmesi, bunun keder ve ümitsizliğini
ebediyen içinde taşıması içindir.
Kuran'da mahşer günü müminlerin
ve kafirlerin nasıl bir çehreye sahip olduklarından
da haber verilir. Müminlerin içlerindeki coşku yüzlerine
yansımış, ışıl ışıl bakmaktadırlar. İnkarcılar ise
yaptıkları nankörlüğün ve akılsızlığın farkına varır
ve kendilerine isabet edecek azabı beklerler. Müminlerin
coşkulu, ışıltılı ifadelerine karşılık onların yüzlerine
karartı ve pislik çökmüştür:
Hayır; siz çarçabuk
geçmekte olanı (dünyayı) seviyorsunuz. Ve ahireti
terkedip-bırakıyorsunuz. O gün yüzler ışıl ışıl parlar.
Rablerine bakıp-durur. O gün, öyle yüzler vardır ki
kararmış-ekşimiştir. Kendisine, beli büken işlerin
yapılacağını anlamaktadır. (Kıyamet Suresi, 20-25)
CEHENNEMİN GÖSTERİLİŞİ
Genellikle, ahirette cehennemle
yalnızca inkarcıların muhatap olacağı sanılır. Oysa
bu ancak kısmen doğrudur. Meryem Suresi'ndeki ayetler,
mümin ya da kafir, tüm insanların cehennemin çevresinde
diz çökeceğini haber vermektedir:
İnsan demektedir
ki: "Ben öldükten sonra mı, gerçekten diri olarak
çıkarılacağım?" İnsan önceden, hiçbir şey değilken,
gerçekten bizim onu yaratmış bulunduğumuzu (hiç) düşünmüyor
mu? Andolsun Rabbine, biz onları da, şeytanları da
mutlaka haşredeceğiz, sonra onları cehennemin çevresinde
diz üstü çökmüş olarak hazır bulunduracağız. Sonra,
her bir gruptan Rahman'a karşı azgınlık göstermek
bakımından en şiddetli olanını ayıracağız. Sonra biz
ona girmeye kimlerin en çok uygun olduğunu daha iyi
biliriz. Sizden ona girmeyecek hiç kimse yoktur. Bu,
Rabbinin kesin olarak üzerine aldığı bir karardır.
Sonra, takva sahiplerini kurtarırız ve zulmedenleri
diz üstü çökmüş olarak bırakıveririz. (Meryem Suresi,
66-72)
Ayetlerden anlaşıldığı gibi, mahşer
günü tüm insanlar "cehennemin çevresinde diz
üstü çökmüş olarak" hazır bulundurulacaklardır.
Tüm insanlar, mümin ya da kafir, cehennemin korkunç
uğultusuna ve içindeki akıl durdurucu görüntülere
şahit olacaklardır. Ancak sonra müminler kurtarılır
ve kafirler diz üstü çökmüş olarak bırakılır. Daha
sonra da cehennemin içine atılırlar.
Müminlerin de o topluluk içinde
olmalarının hikmetlerinden birinin, Allah'ın azametini
daha iyi kavramaları ve O'na şükretmeleri olduğu düşünülebilir.
Cehennem ortamını yakından gören mümin, Allah'ın kendisine
verdiği imanın ne kadar büyük bir nimet olduğunu iyice
kavrar. Çünkü şahit olduğu cehennem o kadar korkunçtur
ki, yalnızca o azaptan kurtulmuş olmak bile, insan
için büyük bir mutluluktur.
Mümin, cehenneme şahit olmakla,
kıyas yapma imkanına sahip olur. Böylece insana verilecek
en güzel nimetleri barındıran, içinde ebedi kalacağı
cennetin değerini daha iyi anlar. Dünyada da acıdan
kurtulmak büyük bir nimettir. Örneğin dağ başında
soğuktan donma tehlikesi geçiren biri için, içinde
ateş yanan köhne bir baraka, o an için en lüks otel
odasından daha güzeldir. Günlerce yemek yememiş birisi
için kuru bir ekmek, normal zamanda yiyeceği en mükellef
ziyafetten daha lezzetli gelir. Acının sona ermesi,
başlı başına büyük bir sevinç, neşe, huzur ve dolayısıyla
şükür kaynağıdır.
Cehennemi yakından görüp ondan kurtulan
mümin, işte bu sevince ulaşır. Bir de bunun üzerine
cennet ile ödüllendirilmesi, Kuran'da sözü edilen
"felah"ı (büyük kurtuluş ve mutluluk) eksiksiz
bir biçimde tadmasını sağlar. Var olan en büyük azabı
gördükten sonra, cennete girip hayal gücünün alamayacağı
nimetlere kavuşan mümin cennetin değerini çok iyi
bilir. Geri kalan sonsuz hayatı boyunca da cehennem
ortamını hiç unutmaz, bu sayede cennetten aldığı zevk
aynı oranda fazlalaşır.
Mahşer gününde insanlar, Araf (burçlar)
üzerinde bulunan, mümin ve kafirleri yüzlerinden tanıyan
kimselerin şu sözleriyle karşılaşırlar:
İki taraf arasında bir engel ve
burçlar (A'raf) üstünde hepsini yüzlerinden tanıyan
adamlar vardır. Cennete gireceklere: "Selam size"
derler, ki bunlar henüz girmeyen fakat (girmeyi) 'şiddetle
arzu edip umanlardır.' Gözleri cehennem halkından
yana çevrilince: "Rabbimiz, bizi zalimler topluluğuyla
birlikte kılma" derler.
Burcun üstündeki
adamlar, kendilerini yüzlerinden tanıdıkları (ileri
gelen birtakım) adamlara seslenerek derler ki: "Ne
(güç ve servet) toplamış olmanız, ne büyüklük taslamanız
(istikbarınız) size bir yarar sağlamadı. Kendilerine
Allah'ın bir rahmet eriştirmeyeceğine yemin ettiğiniz
kimseler bunlar mıydı? (Cennettekilere de) Girin cennete.
Sizin için korku yoktur ve mahzun olmayacaksınız."
(A'raf Suresi, 46-49)
Artık yaratılmışların en hayırlıları
olan müminler (Beyyine Suresi, 7) ile yaratılmışların
en aşağılığı (Beyyine Suresi, 6) olan inkarcıların
birbirlerinden sonsuza kadar ayrılmaları vaktidir.
Ayırma günü Kur'an'da şöyle belirtilmiştir.
Ve resuller de (şahitlik
için) belli bir vakitte getirildiği zaman. (Bu,) Hangi
gün için ertelenmişti? Ayırma günü için. Bu ayırma
gününü sana ne bildirdi? O gün, yalanlayanların vay
haline. Biz, öncekileri helak etmedik mi? Sonra arkadan
gelenleri onların izinde yürüteceğiz. İşte Biz, suçlu-günahkarlara
böyle yapıyoruz. O gün, yalanlayanların vay haline.
(Mürselat Suresi, 11-19)
Bu ayırma günü, ölümle başlar, dirilişle
ve hesapla devam eder ve insanların ebedi yurtlarına
yollanmasıyla son bulur. Kaf Suresi'nde kafirlerin
ve müminlerin ebedi yurtlarına yaptıkları yolculuk,
şöyle anlatılır:
O, ölüm sarhoşluğu,
bir gerçek olarak gelip de, (insana) "İşte bu,
senin yan çizip-kaçmakta olduğun şeydir" (denildiği
zaman da).
Sur'a da üfürülmüştür.
İşte bu, tehdidin (gerçekleştiği) gündür.
(Artık) Her bir
nefis, yanında bir sürücü ve bir şahid ile gelmiştir.
"Andolsun,
sen bundan gaflet içindeydin; işte Biz de senin üzerindeki
örtüyü açıp-kaldırdık. Artık bugün görüş-gücün keskindir."
Onun yakını olan
(ve yanından ayrılmayan melek) dedi ki: "İşte
bu, yanımda hazır durumda olan şey."
Siz ikiniz (ey melekler),
her inatçı nankörü atın cehennemin içine,
Hayra engel olan,
saldırgan şüpheciyi,
Ki o, Allah'la beraber
başka bir ilah edinmişti. Artık ikiniz, onu en şiddetli
olan azabın içine atın.
Onun yakın-dostu
(saptırıcı) dedi ki: "Rabbimiz, ben onu kışkırtıp-azdırdım.
Ancak kendisi (haktan) uzak bir sapıklık içindeydi."
(Allah buyurur:)
"Benim huzurumda çekişip-durmayın. Ben size daha
önce 'kesin bir uyarı' göndermiştim.
Huzurumda söz değişikliğe
uğratılmaz ve Ben kullara zulmedici değilim."
O gün cehenneme
diyeceğiz: "Doldun mu?" O da: "Daha
fazlası var mı?" diyecek.
Cennet de, muttakiler
için, uzakta değildir, (o gün) yakınlaştırılmıştır.
Bu, size vaat olunandır;
(gönülden Allah'a) yönelip-dönen (İslam'ın hükümlerini)
koruyan,
Görmediği halde
Rahman'a karşı 'içi titreyerek korku duyan' ve 'içten
Allah'a yönelmiş' bir kalb ile gelen içindir.
Ona 'esenlik ve
barış (selam)la' girin. Bu, ebedilik günüdür. (Kaf
Suresi, 19-34)

Ölüm ile Başlayan Asıl Hayat
Ortalama 60-70 sene kadar kısa bir
ömrü İslam'ın hükümlerini koruyarak geçiren müminler
ile tutkularının peşi sıra koşarak, Allah'ı ve din
gününü unutan kafirlerin alacağı karşılık çok farklıdır.
Bu farklılık ilk olarak ölüm anında ortaya çıkar.
Melekler müminlerin canlarını güzellikle alırken,
kafirlerin canını zorluk içinde çıkarırlar. Melekler
müminlere selam verip, onları cennetle müjdelerler.
Ayetlerde bildirildiğine göre, ruhları bedenlerinden
yumuşakça çekilip alınır. İnanan her kişi, kaçınılmaz
olduğunu bildiği ve bu yüzden yaşamı süresince hazırlık
yaptığı sonsuz hayatın giriş kapısı olan ölümle artık
karşılaşmıştır.
İnkarcılar ise hayatı boyunca kendisinden
kaçıp durdukları, varlığını bildikleri halde gözardı
etmeye çalıştıkları ölümle, şiddetli sarsıntılar içinde
karşılaşırlar. Zebaniler ellerini onlara doğru uzatır,
yüzlerine ve sırtlarına vurarak ruhlarını en derinden
acıyla sökerler ve onları alçaltıcı, yakıcı bir azaba
gönderirler. Bir ayette şöyle buyrulur:
Melekleri, onların
yüzlerine ve arkalarına vurarak: "Yakıcı azabı tadın"
diye o inkar edenlerin canlarını alırken görmelisin.
(Enfal Suresi, 50)
Müminler hayatları boyunca bu gün
için hazırlanmışlar ve Allah'a din gününde kendilerini
küçük düşürmemesi için dua etmişlerdir. Al-i İmran
Suresi'nin 194. ayetinde müminlerin bu duaları şöyle
haber verilmektedir:
Rabbimiz, elçilerine
va'dettiklerini bize ver, kıyamet gününde de bizi
'hor ve aşağılık kılma. Şüphesiz Sen, va'dine muhalefet
etmeyensin. (Al-i İmran Suresi, 194)
Din gününde yaşanacaklar, müminlerin
Allah'a karşı korkularını artırmaktadır. Ancak Allah,
müminleri o zorlu günün şerrinden koruduğunu ayetinde
şöyle bildirmektedir:
Çünkü biz, asık suratlı,
zorlu bir gün nedeniyle Rabbimizden korkuyoruz. Artık
Allah, onları böyle bir günün şerrinden korumuş ve
onlara parıltılı bir aydınlık ve bir sevinç vermiştir.
(İnsan Suresi, 10-11)
Ayette de görüldüğü gibi Allah'tan
korkan ve ahiret günü için hazırlık yapan müminler,
yaptıkları hazırlığın bir karşılığı olarak din günü
yaşanacak zorluklara karşı korunacaklardır. Zorlu
azap ise inkarcıları beklemektedir.
Din Gününde
Müminlerin Durumu
O gün, mü'min erkekler
ile mü'min kadınları, nurları önlerinde ve sağlarında
koşarken görürsün. "Bugün sizin müjdeniz, içinde ebedi
kalıcılar (olduğunuz), altından ırmaklar akan cennetlerdir."
İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk' budur. (Hadid Suresi,
12)
Din gününün korkusuna karşılık büyük
bir güven içinde olan müminlerin yüzleri bekledikleri
karşılığı almanın güveni ve sevinci ile nurludur;
onlar mutluluk içindedirler. (Abese Suresi, 39) Kuran'da
müminler ile kafirlerin yüz ifadeleri arasındaki fark
şu şekilde anlatılmaktadır:
Güzellik yapanlara
daha güzeli ve fazlası vardır. Onların yüzlerini ne
bir karartı sarar, ne bir zillet, işte onlar cennetin
halkıdırlar; orada süresiz kalacaklardır. Kötülükler
kazanmış olanlar ise; her bir kötülüğün karşılığı,
kendi misliyledir. Bunları bir zillet sarıp kaplar.
Onları Allah'tan (kurtaracak) hiçbir koruyucu yok.
Onların yüzleri, sanki bir karanlık gecenin parçalarına
bürünmüş gibidir. İşte bunlar ateşin halkıdırlar;
orada süresiz kalacaklardır. (Yunus Suresi, 26-27)
İnkarcılar ise iman edenlere yalvarmaktadırlar.
Dünya hayatında mücadele halinde oldukları müminlerin
nurlarından istemektedirler. Bu nurun anlamı bir aydınlık,
güven ve bir sevinçtir. Sadece cenneti hak eden insanlar
üzerinde var olan bu nurdan, inkarcılar ne kadar isteseler
de faydalanamayacaklardır. Bu nurun kaynağı dünyada
yapılan iyi işler olduğundan, arkalarında hiçbir salih
davranışı olmayan inkarcının buna sahip olması imkansızdır.
Bu yüzden müminler tarafından onlara "Dünyaya dönün
de bir nur arayıp bulmaya çalışın" cevabı verilir.
Konu ile ilgili olarak Kuran'da geçen ayet şu şekildedir:
O gün, münafık erkekler
ile münafık kadınlar, iman edenlere derler ki: " (Ne
olur) Bize bir bakın, sizin nurunuzdan birazcık alıp-yararlanalım."
Onlara: "Arkanıza (dünyaya) dönün de bir nur arayıp-bulmaya
çalışın" denilir. Derken aralarında kapısı olan bir
sur çekilmiştir; onun iç yanında rahmet, dış yanında
o yönden azab vardır. (Hadid Suresi, 13)
Müminler, dünyada Allah
rızası için gösterdikleri çabaların karşılığını almışlardır.
Bu çabadan dolayı da hoşnutturlar. (Gaşiye Suresi,
9) Allah kendilerine tüm yaptıklarının en güzeliyle
karşılık vermiştir. Zaten beklentileri ve umut ettikleri
de budur. Bundan dolayı Allah'a şükrederler. "Bize
olan va'dinde sadık kalan ve bizi bu yere mirasçı
kılan Allah'a hamd olsun ki, cennetten dilediğimiz
yerde konaklayabiliriz" (Zümer Suresi, 74) derler.
Müminlerin
Alacağı Karşılık
İnkar edenlere dünya
hayatı çekici kılındı (süslendi). Onlar, iman edenlerden
kimileriyle alay ederler. Oysa korkup sakınanlar,
kıyamet günü onların üstündedir. Allah, dilediğine
hesapsız rızık verir. (Bakara Suresi, 212)
Ayette de görüldüğü gibi görmedikleri
halde Rabbimizden yana korku içinde olan ve kıyamet
saatini içleri titreyerek bekleyen müminler o gün
Allah'ın koruması altında olacaklardır. Müminlerin
din gününde güvenlik içinde olacaklarını müjdeleyen
bir diğer ayet şu şekildedir:
... O gün Allah,
peygamberi ve onunla birlikte iman edenleri küçük
düşürmeyecektir. Nurları, önlerinde ve sağ yanlarında
koşar-parıldar. Derler ki: "Rabbimiz nurumuzu tamamla,
bizi bağışla. Şüphesiz Sen, herşeye güç yetirensin."
(Tahrim Suresi, 
İnkar edenler benzeri görülmemiş
bir aşağılanma içindeyken, müminler din gününde hiçbir
korku yaşamazlar. Allah'ın kendilerine vaat ettiğine
kavuşmanın sevinç ve neşesi içindedirler. Sağ ellerinden
defterlerini alıp, huzur içinde cennete sevk edilecekleri
anı beklerler. Allah onlara dünyada ve ahirette hiçbir
nimeti yasaklamamış, tam tersine sonsuz nimetlerle
cevap vermiş, canlarını güzellikle almış ve din gününde
de onları korumuştur. Araf Suresi'nin 7. ayetinde
Allah'ın tüm nimetleri müminlere bahşettiği şöyle
bildirilir:
De ki: "Allah'ın
kulları için çıkardığı ziyneti ve temiz rızıkları
kim haram kılmıştır?" De ki: "Bunlar, dünya hayatında
iman edenler içindir, kıyamet günü ise yalnızca onlarındır."
Bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer
açıklarız. (Araf Suresi, 32)
Hesap anı bitip ateşi çılgınca kızıştırılmış
olan cehennem kendilerine gösterildikten sonra müminler
cennete sevk olunurlar:
Rablerinden korkup-sakınanlar
da, cennete bölük bölük sevkedildiler. Sonunda oraya
geldikleri zaman, kapıları açıldı ve onlara (cennetin)
bekçileri dedi ki: "Selam üzerinizde olsun, hoş ve
temiz geldiniz. Ebedi kalıcılar olarak ona girin."
(Zümer Suresi, 73)
Kuran'da müminlerin sonsuz ahiret
hayatında alacakları mükafatlar ayrıntılı olarak anlatılmaktadır.
Tur Suresi'nde ebedi yurdun nimetleri şöyle sayılmaktadır:
Hiç şüphesiz muttakiler,
cennetlerde ve nimet içindedirler; Rablerinin verdikleriyle
'sevinçli ve mutludurlar'. Rableri, kendilerini 'çılgınca
yanan cehennemin' azabından korumuştur. Yaptıklarınızdan
dolayı afiyetle yiyin ve için." Özenle dizilmiş tahtlar
üzerinde yaslanmışlardır. Ve Biz onları iri-ceylan
gözlü hurilerle evlendirmişiz. İman edenler ve soyları
kendilerini imanda izleyenler; Biz onların soylarını
da kendilerine katıp-ekledik. Onların amellerinden
hiçbir şeyi eksiltmedik. Her kişi kendi kazandığına
karşılık bir rehindir. Onlara, istek duyup-arzuladıkları
meyvelerden ve etten bol bol verdik. Orada bir kadeh
kapışır-çekişirler ki, onda ne 'boş ve saçma bir söz',
ne günaha sokma yoktur. Kendileri için (hizmet eden)
civanlar, etrafında dönüp dolaşırlar; sanki (her biri)
'sedefte saklı inci gibi tertemiz, pırıl pırıl.' Kimi
kimine dönüp sorarlar Dediler ki: Biz doğrusu daha
önce, ailemiz (yakın akrabalarımız) içinde endişe
edip-korkardık. Şimdi Allah, bize lütufta bulundu
ve 'hücrelere kadar işleyen kavurucu' azabdan korudu.
Şüphesiz, biz bundan önce O'na dua (kulluk) ederdik.
Gerçekten O, iyiliği bol, esirgemesi çok olanın ta
kendisidir. (Tur Suresi, 17-28)
Kafirler Zor,
Müminler Kolay Bir Hesaba Çekilirler
Dünyadaki yaşamlarını Allah'ın gösterdiği
yolu bırakarak, kendi istek ve tutkularına uyan ya
da içinde bulundukları toplumun çarpık değer ve inançlarına
göre yaşayan inkarcıların hesabı çok zorlu olacaktır.
O gün onlara karşı ne bir acıma, ne bir şefkat vardır,
ne de azabı üstlerinden hafifletecek bir güç... Bunun
en büyük sebebi kendilerine dünyada Allah'ın varlığına
dair hatırlatıcılar gelmesine rağmen Allah'ın sınırlarını
korumamaları ve dünyaya tekrar gönderilseler de korumayacak
olmalarıdır. Bu, Kuran ayetleri ile haber verilmiş
kesin bir gerçektir:
Ateşin üstünde durdurulduklarında
onları bir görsen; derler ki: "Keşke (dünyaya bir
daha) geri çevrilseydik de Rabbimizin ayetlerini yalanlamasaydık
ve mü'minlerden olsaydık. Hayır, önceden saklı tuttukları
kendilerine açıklandı. Şayet (dünyaya) geri çevrilseler
bile, kendisinden sakındırıldıkları şeylere şüphesiz
yine döneceklerdir. Çünkü onlar, gerçekten kafirlerdir.
(En'am Suresi, 27, 28)
Hesaplarını verirken bir yandan kızıştırılan
cehennem onları bekler. Hiçbir yaptıkları gözardı
edilmeden yaptıklarının karşılığını görmek üzere cehenneme
yollanırlar. Bir ayette o büyük hesap şöyle anlatılır:
Sahifeler (amel defterleri)
açıldığı zaman, Gök, sıyrılıp-yüzüldüğü zaman, Cehennem
ateşi çılgınca kızıştırıldığı zaman, Cennet de yakınlaştırıldığı
zaman (Artık her) Nefis, neyi hazırladığını bilip-öğrenmiştir.
(Tekvir Suresi, 10-14)
Müminler için ise oldukça kolay bir
hesap olacağı, İnşikak Suresi'nde bildirilmiştir:
Ey insan, gerçekten
sen, hiç durmaksızın Rabbine doğru bir çaba harcayıp
durmaktasın; sonunda O'na varacaksın. Artık kimin
kitabı sağ yanından verilirse, O, kolay bir hesap
(sorgu) ile sorguya çekilecek, Ve kendi yakınlarına
sevinç içinde dönmüş olacaktır. (İnşikak Suresi, 6-9)
Müminler dünyadaki yaşamlarını, kendilerini
yaratan ve doğruya yönelten Rabbimiz'in istediği şekilde
sürdürmüşlerdir. Günahlarını ise sonsuz rahmet sahibi
olan Allah affedecektir. Allah pek çok ayette iman
edip salih amellerde bulunanların, günahlarını iyiliklere
çevirip bağışlayacağını bildirmiştir. O gün Rabbimiz'in
vaat ettiklerine kavuşan müminlere Allah şu şekilde
buyurmaktadır:
Ey mutmain (tatmin
bulmuş) nefis, Rabbine, hoşnut edici ve hoşnut edilmiş
olarak dön. Artık kullarımın arasına gir. Cennetime
gir. (Fecr Suresi, 27-30)
Böylece müminler Allah'ın kendilerine
olan fazlı ve ihsanı sayesinde sonsuz ateş azabından
kurtulur ve Rabbimiz'in sınırsız nimetleriyle dolu
olan cennete kavuşurlar. Kendisine "Cennete gir"
denilen müminin cevabı Kuran'da şu şekilde haber verilmektedir:
(Onlar da) Dediler ki: "Bize olan
va'dinde sadık kalan ve bizi bu yere mirasçı kılan
Allah'a hamd olsun ki, cennetten dilediğimiz yerde
konaklayabiliriz. (Salih) Amellerde bulunanların ecri
ne güzeldir. (Zümer Suresi, 74)
|
|