
Onlar, Allah'ın
kadrini hakkıyla takdir edemediler. Oysa kıyamet
günü yer, bütünüyle O'nun avucu (kabzası)ndadır;
gökler de sağ eliyle dürülüp-bükülmüştür. O, şirk
koştuklarından münezzeh ve yücedir. (Zümer Suresi,
67)
Kıyamet Günü Gerçekleşecek Olaylar
Kıyamet günü Kuran'da haber verildiği
üzere, "İnsanların, alemlerin
Rabbi için kalkacağı gündür." (Mutaffifin Suresi,
6). O gün, canlılarla birlikte tüm evrenin
yok olduğu dehşetli bir gündür. Bu yokoluş, şimdiye
kadar hiçbir yerde görülmemiş olaylar sonucunda gerçekleşecektir.
O gün, insanların, hayvanların, var olan herşeyin,
kısaca kainatın ölüm günüdür. O gün, Allah'ın yüce
kudretinin açıkça görüldüğü ve insanların tümü tarafından
idrak edildiği gündür. O gün, inkarcılar için dehşet,
korku ve acı dolu bir gündür. O gün, daha önce yaşanmamış
bir pişmanlık, korku ve aşağılanmanın hissedileceği
gündür.
Kıyamet gününün özellikleri Kuran
ayetlerinde çeşitli benzetmelerle ayrıntılı olarak
anlatılmıştır. Bu bölümde Kuran'da kıyamet günü gerçekleşecegi
bildirilen olayların genel tasviri yapılıp, Allah'ın
ayetlerde bildirdiği olayların işaret ettiği manalarının
üzerinde durulacaktır. Elbette herşeyin en doğrusunu
Allah bilir ve Allah'ın ilmi sonsuzdur. Biz ise her
konuda olduğu gibi kıyamet konusunda da yalnızca O'nun
bize bildirdiği ve öğrettiği kadarını anlatabiliriz.
Bu bölümde anlatılan olayların hepsinin
kaynağı Kuran ayetleridir ve hepsinin gerçekleşeceği
kesindir. Tüm tasvirlerin gerçekleşme şeklini de Allah
belirlemiştir. Fakat bu olaylar tahmin edilenden çok
daha farklı biçimlerde gerçekleşebilir. Bizim kesin
olarak bildiğimiz şey Allah'ın vaat ettiği olayların
mutlaka yaşanacağı, insanların kıyamet gününde, daha
önce hiç karşılaşmadıkları muazzam bir manzara ile
karşı karşıya kalacakları ve evrenin içinde barındırdığı
tüm canlılarla birlikte tamamen yok olacağıdır. İnsanların
ise bütün bunların sebebini öğrenme, bu felaketlerden
kaçıp kurtulabilme ya da çözümler arama gibi bir ihtimalleri
olmayacaktır. O gün herkesin göreceği gerçek; Allah'ın
ve ahiretin varlığıdır.
SUR'A ÜFÜRÜLMESİ
Kıyamet Sur'a
Üfürülmesiyle Başlar
Sur'a da üfürülmüştür.
İşte bu, tehdidin (gerçekleştiği) gündür. (Kaf Suresi,
20)
Sur'a üfürülmesi, Allah'ın Kuran'da
vaat ettiği kıyamet saatinin artık gelip çattığının
haberidir. Bu ses dünya hayatının bitişinin ve ahiretin
başlangıcının sesidir. Dünyada kaldığı süre boyunca
bu büyük günde göreceklerine karşı haberdar edilen
ve vereceği hesap ile uyarılıp korkutulan herkes artık
kendilerine vaat edilen gerçekle karşı karşıyadırlar.
Hiç beklenmedik bir anda duydukları bu ses daha önce
duyulan seslere hiç benzemeyen bir sestir. İnsanlar,
kendilerine verilen sürenin son bulduğunu bu işaretten
anlayacaklardır. Bu ses, küfre sapanların sonsuza
kadar kesintisiz olarak yaşayacakları korku, dehşet
ve yılgınlık dolu, zorlu bir günün başladığının habercisidir.
Allah bir ayette şöyle buyurmaktadır:
Çünkü o boruya (sur'a)
üfürüldüğü zaman, İşte o gün, zorlu bir gündür; kafirler
içinse hiç kolay değildir. (Müdessir Suresi, 8-10)
Dünya üzerinde var olan düzenin çekici
süsüne kanarak ona sımsıkı bağlananlar, Allah'ın varlığı
ve birliği gerçeğine karşı kördürler. Bütün bunların
yaratıcısını, yaratılışını ve bir sona doğru hızla
ilerlediğini asla düşünmeden sadece aldandıkları bu
görüntü ile sözde mutlu olur, yetinirler. Oysa onları
yanıltan bu kusursuz düzen, herşeyin sahibi olan Allah'ın
eseridir. Allah'ın yarattığı bu görkemli sistem, yine
onun tek bir emriyle akıllara durgunluk verecek şekilde
son bulacaktır. İşte böyle bir gün ile kesin olarak
karşılaşmayacakları zannında olanlar, Sur'un sesiyle
bu gafletten aniden uyanacaklardır. Ancak bu uyanış
faydasızdır, çünkü artık Allah ve ahiret adına birşeyler
yapmak için çok geçtir.
Geç kalınmıştır, çünkü bazı insanlar
bir imtihana tabi oldukları dünya hayatını, ahiretin
varlığını umursamadan boş bir çaba uğruna harcamışlardır.
Ahirete inanmayan insanların böyle bir anlayışa sahip
olabilmelerinin arkasında çok özel bir çaba yatmaktadır.
Bu çabanın da mahiyeti ve karşılığı oldukça büyüktür.
Temelindeki sebep, dünyadaki bu sınırlı yaşamla tatmin
bulmak, daha öncesini veya sonrasını mümkün olduğunca
düşünmemektir. Bu anlayış, dünya hayatının geçici
zevklerine dalarak ne için yaratıldığını unutmayı
da beraberinde getirir. Dolayısıyla, insanların çoğu
niye yaşadıklarını, niçin yaratıldıklarını, Yaratanın
kendilerinden neler istediğini ve neden ölümün var
olduğunu düşünmeden bir ömür geçirirler. Ölüm bildikleri
birşeydir, ama ölüm gerçeğinin kendilerine, üzerinde
düşünmeleri gereken bu gibi soruları da getireceğinin
farkındadırlar. Bunun için mümkün olduğunca bu fikirden
uzaklaşmaya bakarlar. Oysa insanın yaratılışının ve
dünya üzerindeki kısa yaşamının tek sebebi, yalnızca
Allah'a kulluk etmektir. Ölümün yakınlığının, dünya
hayatının kısalığının, sahip olduğu ve olmadığı herşeyin
sadece imtihanın bir parçası olduğunun farkında olan
insanlar, Kuran aracılığıyla insanlara tarif edilmiş
olan gerçeklerle de mutlaka karşılaşacaklarının farkındadırlar.
Dolayısıyla dünyadaki tek amacın "Allah için yaşamak"
olduğunu kavrayabilmişlerdir. Bunu dünyada kavramak
insan için büyük bir kazançtır. Böylece aldatıcı bir
dünyadan uzaklaşmakta, tek gerçeğe, yani "ahirete"
yönelmektedir.
Nefsinin, yani sadece zevklerinin,
şehvetinin peşinden giderek hareket eden bir insanın
en büyük isteği, içinde bulunduğu düzenin hep sürmesi,
asla son bulmamasıdır. Aslında halinden pek de memnun
değildir, çünkü yaşamında sürekli zorluklar ve sıkıntılar
vardır. Ama şeytan binbir çeşit oyalama yöntemiyle
kendisini aldatmakta, sürekli sıkıntı ve üzüntü çektiği
bu yaşamı, sonsuz bir azaba inanmayı reddederek tercih
etmektedir. Ancak, bir sabah işe giderken, veya bir
gece vakti hırslarını ve beklentilerini ertesi sabaha
erteleyip uyumaya hazırlanırken, birdenbire "Sur"un
sesini duyan bir insanın ruh hali kuşkusuz çaresiz
olacaktır. Sürdürmek istediği düzenin, kendisiyle
birlikte son dakikaları gelmiş, bildiği halde inanmayı
reddettiği bu muazzam gerçek kendisini aniden yakalamıştır.
Hayat boyu kendisini koruyacağını sandığı sahte güçlere
sığınmış bir insan için, o an yardım isteyebileceği
kimse ya da sığınabileceği hiçbir yer yoktur artık.
Çünkü müminler dışında herkes aynı durumdadır, çaresizlik
içinde başlarına geleceklere teslim olmuşlar, dünya
üzerinde o zamana kadar yaşamış olan tüm insanlar
Allah'ın huzurunda toplanmışlardır:
Sur'a üfürülmüştür;
böylece onlar kabirlerinden (diriltilip) Rablerine
doğru (dalgalar halinde) süzülüp-giderler. (Yasin
Suresi, 51)
Sur'un sesi bir inkarcı için "hayatı
boyunca kaçıp durduğu gerçeklerle karşılaşma" demek
olduğu gibi, "artık yaptıklarını telafi imkanının
ortadan kalktığı anı" da ifade eder. O an duyulan
korku tarifsizdir, daha önce "ne görülmüş, ne duyulmuş"
bir dehşet ve panik yaşanmaktadır. Dünyada yapılan
tüm hataların bir telafisi olabilir ya da vakit geçtikçe
bu hatalar unutulabilir. Ancak herşeyin sonunun geldiğini
bildiren bu ses, yapılan hataların telafisi için artık
vakit kalmadığının habercisidir. O gün Sur'un sesi,
inkarcılara büyük bir korku getirecek ve her kişi
karşılaştığı bu gerçeğe boyun eğecektir. Allah bu
durumu Kuran'da şöyle haber verir:
Sur'a üfürüleceği
gün, Allah'ın dilediği kimseler dışında, göklerde
ve yerde olan herkes artık korkuya kapılmıştır ve
her biri 'boyun bükmüş' olarak O'na gelmişlerdir.
(Neml Suresi, 87)
Oysa insanların tümüne karşılaştıkları
böyle bir günden evvel bu gerçek hatırlatılmıştır.
Allah insanları, hem ayetleriyle hem de elçileriyle
"geri dönüşü olmayan bir gün" gelmeden önce Kendisine
yönelmeleri konusunda uyarmış, aksine bir tavır gösterenlere
ise ölüm geldikten sonra yardım edilmeyeceğini bildirmiştir.
Kuran'da beklemediği bir anda azap ile karşılaşan
kişinin duyacağı pişmanlık ve kendisine hiçbir şekilde
yardım edilmeyeceği gerçeği şu şekilde açıklanmıştır:
Azab size gelip çatmadan
evvel, Rabbinize yönelip-dönün ve O'na teslim olun.
Sonra size yardım edilmez Rabbinizden, size indirilenin
en güzeline uyun; siz hiç şuurunda değilken, azab
apansız size gelip çatmadan evvel. Kişinin (yana yakıla)
şöyle diyeceği (gün): "Allah yanında (kullukta) yaptığım
kusurlardan dolayı yazıklar olsun (bana) doğrusu ben,
(Allah'ın diniyle) alay edenlerdendim." Veya: "Gerçekten
Allah bana hidayet verseydi, elbette muttakilerden
olurdum" diyeceği, ya da azabı gördüğü zaman: "Benim
için bir kere daha (dünyaya dönme fırsatı) olsaydı
da, ihsan edenlerden olsaydım" (diyeceği günden sakının).
"Hayır, Benim ayetlerim sana gelmişti, fakat sen onları
yalanladın, büyüklüğe kapıldın ve kafirlerden oldun."
Kıyamet günü, Allah'a karşı yalan söyleyenlerin yüzlerinin
kapkara olduğunu görürsün. Büyüklenenler için cehennemde
bir konaklama yeri mi yok? (Zümer Suresi, 54-60)
Geçici bir çıkar uğruna tercih edilmiş
olan dünya hayatı, Sur'un sesiyle artık son bulmaktadır.
Bütün insanlar, kendilerine vaat edilenler ile karşı
karşıyadır. Meydana gelen olayların gerçekliğinin
insanlarda uyandırdığı korku ve dehşet çok büyüktür.
Tüm insanlar aynı çağrıya uymakta, geri dönüşü olmayan
gerçekle karşılaştıklarının farkına varmaktadırlar.
Bu kuşkusuz büyük bir gündür ve bu büyük günde meydana
gelecek olan olaylar için Sur'un sesi sadece bir habercidir.
Kıyamet Anında
Yeryüzünün Durumu Şiddetli Sarsıntılar Başlar
Yer, o şiddetli sarsıntısıyla
sarsıldığı, Yer, ağırlıklarını dışa atıp-çıkardığı,
Ve insan: "Buna ne oluyor?" dediği zaman; O gün (yer),
haberlerini anlatacaktır. Çünkü senin Rabbin, ona
vahyetmiştir. (Zelzele Suresi, 1-5)
Kıyamet günü her canlının duyabileceği
Sur'un sesini, kulakları patlatan bir gürültü izler
ve yeryüzü daha önce eşi benzeri görülmemiş bir sarsıntıya
tutulur. Dev boyutlardaki dağlar, ağaçlar, gökdelenler,
binalar kısaca yeryüzünün her noktası aynı anda sarsılmaya
başlar. Bundan önce hiç rastlanmamış bu sarsıntı karşısında
insanlar büyük bir paniğe ve korkuya kapılırlar. En
korkunç olan ise bu sarsıntıdan kaçacak ya da sığınıp
kurtulabilecek hiçbir yerin olmamasıdır. Çünkü bu
sarsıntı daha önce insanların görmüş oldukları ve
yalnızca belli bir bölge ya da şehirde meydana gelen,
saniyelerle hesap edilen depremlerin bir benzeri değildir.
Bu kez yaşanan, hiçbir kaçışın olmadığı, aynı anda
dünyanın dört bir yanında başlayan ve dünyayı yerle
bir edecek olan bir sarsıntıdır. Dünyayı yerle bir
edinceye kadar da son bulmayacaktır. (En doğrusunu
Allah bilir). Kıyamet günü insanların karşılaşacakları
sarsıntıları Allah Kuran'da şöyle bildirmektedir:
O sarsıntının sarsacağı
gün, Arkasından onu diğer bir sarsıntı izleyecek.
O gün yürekler (dehşet içinde) hoplayacak. Gözler
zillet içinde düşecek. (Nazi'at Suresi, 6-9)
Dünya üzerinde yaşanmış ve sonuçları
insanları derinden etkilemiş sarsıntıları, depremleri
bir an için gözünüzün önüne getirin. Bu sarsıntıların
tümü sadece saniyelerce sürmüş, ancak buna rağmen
ardında büyük enkazlar bırakmıştır. Yüzbinlerle ölçülen
bir insan topluluğu bu enkazın altında kalmış ve geride
kalanlar, hiç beklemedikleri bir sefalet ve yoksullukla
karşılaşmışlardır. Evler, mallar, edinilen kazançlar,
tasarruflar çok kısa bir sürede yerlebir olmuştur.
Bu felaketler herkesin gözü önünde gerçekleşmiştir
ve bu saniyeler içinde hiçbir güç sarsıntıya karşı
koyamamıştır. Kıyamet günü karşılaşılacak olan sarsıntı
ise ne şiddet, ne meydana gelen sonuç ne de kapsam
olarak daha önce dünyada yaşanan depremlere benzemeyecektir
ve herşeyden önemlisi geride enkaz değil, bir yaşam
belirtisi dahi bırakmayacaktır.
Dünyadaki bir deprem her ne kadar
şiddetli olursa olsun, insanlar için çoğu zaman bir
kurtuluş olasılığı vardır. İnsanlar bunu bildikleri
için sarsıntı başlar başlamaz kendilerini kurtarabilmek
amacıyla birtakım tedbirler almaya, hızla depreme
karşı güvenlik içinde olabilecekleri bir yere saklanmaya
çalışırlar. Oysa insanların hepsi Sur'un üfürülüşü
ile anlayacaklardır ki, bu sarsıntılar daha önce yaşadıklarının
bir benzeri değildir; hiçbir şekilde kaçıp kurtulma
ihtimali yoktur.
Kuşkusuz insanlar, kıyamet saatine
dair herşey gibi, meydana gelecek ve kaçış imkanı
olmayacak bu sarsıntılar için de Kuran'da şöyle uyarılmışlardır:
Ey insanlar, Rabbinizden
korkup-sakının, çünkü kıyamet saatinin sarsıntısı
büyük bir şeydir. (Hac Suresi, 1)
O anda artık yeryüzünde sahip olunan
hiçbir şeyin değeri ve anlamı kalmamıştır. İnsanları
aldatan herşey; lüks evler, dev gökdelenler, beş yıldızlı
oteller, ömürleri boyunca hırsla paralar biriktirerek
aldıkları ve üzerinde onca emek vererek yaptırdıkları
ve düzenledikleri evler, saraylar, köprüler, dünyanın
en ünlü yapıları; yüzyıllarca her türlü doğa olayına
karşı yıkılmadan ayakta kalabilmiş olan piramitler,
tarihi kaleler, şehirler adeta deniz kenarına yapılmış
kumdan kaleler gibi hızla çökeceklerdir. Umut bağlanan
işyerleri, lüks arabalar kısaca dünya hayatında insanın
sahip olduğu, sahip olmakla övündüğü tüm maddi zenginlikler
bir anda yok olacaktır. İnsanların elde ettikleri
şan, şöhret, itibar ve iktidarın hiçbir anlamı veya
önemi kalmayacaktır.
Kuran'da o gün yerin parça parça
yıkılıp darmadağın olduğu şöyle bildirilmiştir:
Hayır; yer, parça
parça yıkılıp darmadağın olduğu, Rabbin(in buyruğu)
geldiği ve melekler dizi dizi durduğu zaman; o gün,
cehennem de getirilmiştir. İnsan o gün düşünüp-hatırlar,
ancak (bu) hatırlamadan ona ne fayda? (Fecr Suresi,
21-23)
O gün insanların bundan önce güvenle
üzerinde gezindikleri yer ayaklarının altından kayar.
Türlü bahanelerle Allah'ı inkar için çaba göstermiş
ve ne yapması gerektiğini bildiği halde ibadet etmekten
kaçmış olan her kişi, sonunda Allah'tan başka sığınılabilecek
bir güç olmadığını çok iyi anlar. Ama artık kendileri
için ne geriye dönüş, ne yaptıklarını telafi imkanı
vardır, ne de yaşanan pişmanlık kişiye bir fayda getirecektir.
İnsanların o gün korku ve dehşetle
birlikte tattıkları en yoğun duygulardan birisi de
çaresizliktir. Dünyada başına gelebilecek hemen her
türlü olası felaket için tedbirini ve önlemini alan,
en ölümcül afet, en büyük deprem, en şiddetli kasırga,
en dehşetli nükleer savaş için bile korunmasını ve
sığınağını hazırlayan insanoğlu, öyle bir olayla karşı
karşıya gelir ki, kaçıp sığınabileceği, barınabileceği
tek bir güvenli yer dahi bulamaz. Dünyada vazgeçilmez
gördüğü, kendisine inkarı makul gösteren zekası da,
güç sahibi olduğuna inandığı kişiler de bu dehşetli
sarsıntıya karşı hiçbir çare üretemezler ve artık
kendileri için kaçış yoktur.
Yer Ağırlıklarını
Dışa Atıp, Çıkarır
Yer, ağırlıklarını
dışa atıp-çıkardığı, Ve insan: "Buna ne oluyor?" dediği
zaman; O gün (yer), haberlerini anlatacaktır. Çünkü
senin Rabbin, ona vahyetmiştir. (Zelzele Suresi, 2-5)
Bilindiği gibi dünyanın merkezinde
(yerkabuğunun 5.000 6.000 km. aşağısında), oldukça
yüksek basınca sahip, kor halinde bir katman bulunmaktadır.
Ve bu katmanın sıcaklığının yaklaşık olarak 4.500
oC olduğu tahmin edilmektedir. Nitekim volkan patlaması
sonucu yeryüzüne çıkan lavlar bu bölgede, yani magmada
bulunmaktadır. Söz konusu patlamalar tarih boyunca
birçok şehir halkına dehşet dolu anlar yaşatarak,
insanların ölümüne hatta kimi zaman şehirlerin dahi
tamamen yok olmasına sebep olmuşlardır. Çeşitli sebeplerden
dolayı toprak katmanlarında oluşan kırılmalar sonucunda
yeryüzüne sızan lavlar, basınç ne kadar yüksekse o
kadar şiddetli fışkırırlar. Aslında burada belirleyici
etken, gazın oranıdır. Magma yeryüzüne çıkarken gazlar
sıvı haldeki maddeden ayrılarak magmanın üzerinde
yayılır ve böylece basıncın artmasına neden olurlar.
Magma, gazla ne kadar yüklüyse püskürtme esnasında
o kadar fazla patlama olur ve yerin altında fokurdayarak
kaynayan lavlar yeryüzüne çıkarak yerin üstünü adeta
cehenneme çevirirler. Bu tarz bir patlama sadece belli
bir bölgeyi içine alan kısmi bir patlamadır. Üstelik
günümüzde yapılan incelemeler sonucu çoğu zaman böyle
bir felaketten daha önceden haberdar olunup, tehlikenin
bulunduğu bölgede çeşitli tedbirler alınabilmektedir.
Kuran ayetlerinde, "yerin ağırlıklarını
dışa atması" ifadesiyle o gün yerin altında bulunan
pek çok şeyle birlikte, çekirdekte bulunan akışkan
kısmın da tamamıyle yerin üstüne çıkacağı işaret edilmektedir.
Yeryüzünün tümünde meydana gelen şiddetli sarsıntılar
ve yerin tüm katmanlarının kırılması böyle bir şeyin
kolaylıkla gerçekleşebilmesi için gereken altyapıyı
oluşturacaktır. Yani kıyamet gününde şiddetli depremler
yerin altını üstüne getirecek, insanlar başlarına
çöken dağlardan, dev binalardan kurtulmaya çalışırken
yerdeki çatlaklardan fışkıran lavlar her yanı saracak,
bu da insanların ölümden hiçbir şekilde kaçışlarının
olmadığını bir kere daha anlamalarına sebep olacaktır.
Felaketleri felaketler izleyecek, birinden kurtulmaya
çalışan, bir diğeri ile karşılaşacaktır. (En doğrusunu
Allah bilir)
Yeryüzü Allah'a boyun eğmiştir. Bu
durum Kuran ayetlerinde şöyle bildirilmektedir:
Yer, düzlendiği,
içinde olanları dışa atıp boşaldığı, ve 'kendi yaratılışına
uygun Rabbine boyun eğdiği zaman. (İnşikak Suresi,
3-5)
Artık nihai gün gelmiştir. İnsanlara
verilen süre dolmuş ve herşey son bulmuştur. Bu günden
kurtulabilecek hiçbir canlı yoktur. Tüm olaylar sona
erdiğinde yeryüzünde tek bir tohum, tek bir bitki,
tek bir mikroorganizma hatta yeryüzünün kendisi de
kalmayacaktır.
O gün yerin dışarı atacağı ağırlık,
yalnızca magma katmanı değildir. Magma hem mantonun
içindeki hem de mantoyla kabuk arasındaki ısı ve madde
alışverişlerinin başlıca taşıyıcısıdır. Yani muhtemelen
magma ile birlikte taşınan, yerin altında bulunan
birçok madde, yüksek bir sıcaklıkla birlikte yerin
yüzeyine çıkacaktır. Bu da yeryüzünün görülmedik bir
şekilde ısınmasına neden olacaktır. Gerçekleşen olaylar
sonucunda, yerin altında bulunan petrol, kömür gibi
madenlerle birlikte tüm fosiller ve cesetler, tüm
kalıntılar, kısaca yerin altında bulunan canlı cansız
herşey dışarı atılacaktır. Kısaca yerin altı üstüne
gelecektir. Allah, bu durumu Kuran'da şöyle haber
vermektedir:
Ve kabirlerin içi
'deşilip dışa atıldığı' zaman; (artık her) nefis önceden
takdim ettiklerini ve ertelediklerini bilip-öğrenmiştir.
(İnfitar Suresi, 4-5)
Yine yeraltı suları, sarsıntının
şiddetiyle kırılan yerin katmanlarından dışarı fışkıracaktır.
Tazyikli suyun etkisi ise oldukça şiddetlidir. Hem
fışkırmanın başladığı bölgede önemli hasarlar meydana
gelecek hem de yaşamı olumsuz etkileyen bir su tabakası
yeryüzüne yayılacaktır.
Herhangi bir bölgede volkanik patlama
olduğu zaman sayısız toz ve katı parçacık atmosferin
üst tabakalarına fırlar. Böyle bir patlama sırasında
çoğu zaman tüm bölgeyi küllerin kapladığı, söz konusu
bölgenin toz duman içinde kaldığı bilinmektedir. Nitekim
Allah ayette kıyamet gününde 'dağların toz duman halinde
savrulacağını' (Vakıa Suresi, 6) bildirmiştir. Kuran'da
anlatılanlara uygun olarak, kıyamet gününde dünyanın
her yerinde buna benzer patlamaların olması ihtimali
oldukça yüksektir.
Görüldüğü gibi insanlar dört bir
yandan şiddetli bir azaba uğrayacaklardır. Her tarafı
kaplayan toz ve duman bulutu, yine aynı anda yayılan
gazlar insanların nefes alamamasına ve acılar içinde
kıvranmasına sebep olacaktır. O gün yaşanan bütün
bu olaylar inkarcıların sonsuza kadar cehennemin içinde
görecekleri ebedi azabın büyüklüğünü anlamaları için
yeterlidir. Böylesine dehşetli bir bitirişle insanların
hayatlarına son veren Allah, cehennemde inkarcılar
için eşi benzeri olmayan maddi ve manevi bir azap
hazırlamıştır. Yaşanan olayların azameti karşısında
dehşetli bir ölüm korkusu her yanı sarmıştır. Geriye
korku ve pişmanlıktan başka hiçbir şey kalmamıştır.
DAĞLARIN PARÇALANMASI
Dağlar Kökünden
Sökülüp, Savrulur
Dağlar, kökünden
sökülüp savurulduğu zaman... (Mürselat Suresi, 10)
Bilindiği gibi dağların yeryüzündeki
sarsıntıları engelleme görevleri vardır. Bu gerçek
Kuran ayetlerinde de şöyle haber verilmiştir:
Sizi sarsıntıya uğratır
diye yerde sarsılmaz dağlar bıraktı, ırmaklar ve yollar
da (kıldı). Umulur ki doğru yolu bulursunuz. (Nahl
Suresi, 15)
Biz, yeryüzünü bir
döşek kılmadık mı? Dağları da birer kazık? (Nebe Suresi,
6-7)
Bugüne kadar dünyada tespit edilmiş
en büyük deprem 9.2 şiddetindedir. Ve bu şiddette
bir deprem, gerçekleştiği bölgeye çok kısa bir süre
içerisinde büyük bir felaket getirir. Kıyamet günü
yaşanacak sarsıntı ise Allah'ın dilemesi dışında -
dünyada o güne kadar eşi benzeri asla gerçekleşmemiş
şiddette bir sarsıntıdır. Bu sarsıntı, birer kazık
gibi yerleşerek yeryüzünü şiddetli depremlere karşı
koruyan dağların dahi dayanamayacağı kadar büyüktür.
Yeryüzündeki en sağlam yapılar olan ve sarsılmaz sıfatını
taşıyan dağlar yerlerinden oynatılıp, altındaki toprakla
birlikte kaymaya başlar. Kuran'da o gün dağların hareketlenişini
anlatan ayetler şu şekildedir:
Ve dağlar (yerlerinden
oynatan) bir yürüyüşle yürür. (Tur Suresi,10)
Dağlar yürütülmüş,
artık bir serap oluvermiştir. (Nebe Suresi, 20)
Dağları yürüteceğimiz
gün, yeri çırılçıplak (dümdüz olmuş) görürsün; onları
birarada toplamışız da, içlerinden hiçbirini dışarda
bırakmamışızdır. (Kehf Suresi, 47)
Yeryüzünün büyük bir bölümü dağlarla
kaplıdır ve bunların aynı anda yerlerinden sökülerek
hareket etmesi, böylesine dev boyutlardaki kara parçalarının
yerin üzerinde kızak gibi kayıp biraraya toplanması
ve yerin dümdüz bir hale gelmesi elbette insanın görebileceği
en ürkütücü manzaralardan birisi olacaktır. Böyle
bir anı insanın gözünde canlandırabilmesi oldukça
zordur.
Düşünün ki insanların zirvesine erişmekte
zorlandıkları ve yerinden oynamaz diye düşündükleri
Himalayalar, Alpler, Toroslar bir anda sarsılmaya
ve yerlerinden oynamaya başlayacaklardır. Binlerce
metre yükseklikteki dağlar ve bu dağların yamaçlarına
kurulmuş olan şehirler bir anda yerle bir olacaktır.
Dağlarda geçitler açabilmek çok büyük
teknolojik imkanlar, makineler, aletler gerektirmekte,
hatta kimi zaman tüm bu yöntemler başarısızlıkla sonuçlanmaktadır.
Yol açmak amacıyla dinamitle delinmeye çalışılan dağlardan
bile ancak kısmi bir sonuç alınır, dinamit sadece
belli bir bölgeye etki eder, hatta çoğu zaman hiçbir
tesiri olmaz. Hatta bu sebeple bazı dağlık bölgelere
ulaşım oldukça güç gerçekleşmektedir. Oysa kıyamet
günü yeryüzündeki tüm dağlar toz haline gelirler.
Bu olay o gün yaşananların şiddetini anlayabilmemiz
açısından çok etkili bir örnektir. Dünyada bulunan
tüm dağların aynı anda kum yığını haline gelmesi,
o heybetli yapıların bir anda çökmesi oldukça dehşet
verici bir durumdur. Ayrıca Allah'ın sonsuz gücünü
anlayabilmek ve kadrini takdir edebilmek açısından
da çok önemlidir. Kuran'da dağların kıyamet gününde
alacağı şekil şöyle anlatılır:
(Öyle) Bir gün ki,
yeryüzü ve dağlar titremeye-tutulur ve dağlar göçüveren
bir kum yığını olur. (Müzemmil Suresi, 14)
Yine Kuran'da o güne ait olarak verilen
bir bilgi de, dağların parçalanarak çökmesinden sonra
yeryüzünün hiçbir tümseği olmayan bir düzlüğe dönüşeceği
şeklindedir:
Sana dağlar hakkında
soruyorlar. De ki: "Benim Rabbim, onları darmadağın
edip savuracak. Yerlerini bomboş, çırçıplak bırakacaktır.
Orada ne bir eğrilik göreceksin, ne de bir tümsek."
(Ta-ha Suresi, 105-107)
Şu an dışarıya baktığımızda bizlere
oldukça aşina gelen engebeli görüntü, o gün tamamen
düz bir hat haline gelecektir. Uçsuz bucaksız bir
düzlük üzerinde insanların tümü biraraya toplanacaktır.
Allah, Kehf Suresi'nde bu gerçeği şöyle vurgular:
Dağları yürüteceğimiz
gün, yeri çırılçıplak (dümdüz olmuş) görürsün; onları
birarada toplamışız da, içlerinden hiçbirini dışarda
bırakmamışızdır. (Kehf Suresi, 47)
Dağlar Rengarenk
Yün Yumakları Gibi Uçuşurlar
O gün dağlar, üzerlerindeki bitkiler,
çiçekler, tüm yeşillikler ve içlerinde barındırdıkları
renk renk madenler, farklı tür ve renklerdeki topraklarla
birlikte etrafa saçılacaktır. Toz duman olan dağlar,
tüm ihtişamlarıyla parçalanıp, dağılacaktır. Bu renk
cümbüşü ayetlerde renkli yünlere benzetilmektedir:
Ve dağların 'etrafa
saçılmış' renkli yünler gibi olacakları (gün) (Kaari'a
Suresi, 5)
Dağlar da (etrafa
uçuşmuş) rengarenk yün gibi olacak. (Mearic Suresi,
9)
Kahhar olan Allah'ın emri o gün canlı-cansız
tüm varlıkları- etkisi altına almıştır. Kıyamet günü
yaşanan her sahneye büyük bir korku hakimdir. En ufak
bir sarsıntıda paniğe kapılan, bir deprem ihtimalinde
ölüm korkusundan saatlerce evine giremeyen insanlar
için, gözlerinin önünde dağların yerlerinden oynatılması,
yerin içindekilerini dışarı atması, kabirlerin deşilmesi,
insanların biraraya toplanması ve felaketlerin felaketleri
izlemesi dayanılabilecek gibi değildir. Artık dünya
üzerinde güvenebilecekleri "tek bir kişi", sığınabilecekleri
"tek bir mekan" dahi yoktur. Karşılaştıkları olayların
dehşeti güç yetirebilecekleri sınırı çoktan aşmıştır.
Yapabilecekleri hiçbir şey yoktur. Artık dünya üzerinde
yeni bir başlangıç, gidilebilecek herhangi bir yer
yoktur. Yeni başlayacak olan yaşam ahirettedir, sonsuzdur
ve dünyada Allah'ın rızasını gözeterek yaşamayanlar
için pişmanlık ve acıyla doludur. Zevkler, ihtiraslar
ve geçici dünya hayatı tüketilmiştir. Karşılaştıkları
dehşet, Allah'ın kudretini sergilemektedir.
Oysa tüm bunlar Allah'ın elçileri
ve inananları tarafından kendilerine daha önceden
haber verilmişti. Ama bu kahredici gün kendilerine
uzak gelmiş, kendileri gibi geçici şeylere güvenmişlerdir.
Allah Kuran'da inkar edenlerin daha önce uyarıldıklarını
şöyle bildirir:
Azabın kendilerine
geleceği gün (ile) insanları uyarıp-korkut ki, (o
gün) zulmedenler, şöyle diyecekler: "Bizi yakın bir
süreye kadar ertele ki, Senin çağrına cevap verelim
ve elçilere uyalım." Oysa daha önce, kendiniz için
hiç zeval yoktur diye and içenler, sizler değil miydiniz?
Siz, kendi nefislerine zulmedenlerin yerleştikleri
yerlerde oturmuştunuz. Onlara ne yaptığımız size açıklanmıştı
ve size örnekler vermiştik. (İbrahim Suresi, 44-45)
Oysa şimdi tehlikenin ortasında yapayalnızdırlar.
Herkes canı derdine düşmüş, hiçbir yakın dost diğer
bir yakın dostu görmez olmuştur. Artık kimse için
kaçış söz konusu değildir. Artık Allah'ın vaadi gelmiştir.
O gün evlerden kaçmak da bir işe yaramaz. Sarsıntıdan
etkilenen sadece evler değildir ki dışarıya çıkmak
insanı yaklaşan sondan korusun! O gün var olan herşey
yok olmakta, yeryüzü ve dağlar hep birlikte yerlerinden
oynatılıp kaldırılmaktadır. Ne sığınılabilecek bir
yer, ne dayanılabilecek bir güç, ne de alınabilecek
bir tedbir vardır. Kuran'da yeryüzü ve dağların parça
parça olduğu kıyamet günü şu şekilde anlatılır:
Yeryüzü ve dağlar
yerlerinden oynatılıp kaldırılacağı, ardından tek
bir çarpma ile birbirlerine çarpılıp parça parça olacağı
zaman. İşte o gün, vakıa (bir gerçek olan kıyamet)
artık vuku bulmuş (gerçekleşmiş)tur. (Hakka Suresi,
14-15)
DENİZLERİN DURUMU
Bütün bu tarifleri yaparken önemli
bir noktayı hatırlatmak yerinde olacaktır. Daha önce
de belirttiğimiz gibi, zihinlerde canlandırmaya çalıştığımız
bu manzara tamamen Kuran ayetlerinden yola çıkarak
yaptığımız tariflerdir. Kuran'da belirtilen şekline
bağlı kalarak yaptığımız tüm tanımlamalar Allah'ın
dilemesi ile gerçekleşecek olan ve Allah'ın olmasını
vaat ettiği gerçeklerdir. Var olan herşeyi yaratan
Allah, kuşkusuz ki bunların her birini gidermeye ve
yerle bir etmeye de kadirdir. Ayetlerin bizlere haber
verdiği gibi kıyamet günü herşey akılalmaz bir gösteriyle
yok olup gidecektir. Bu, Allah'ın vaadidir. Allah
bir ayetinde şöyle buyurmaktadır:
(Bu,) Allah'ın va'didir;
Allah, vadinden geri dönmez. Ancak insanların çoğu
bilmezler. (Rum Suresi, 6)
Artık kendi büyüklüğü ile övünen
insanın hiçbir değeri kalmamıştır. Kendini Allah'ın
karşısında değerli ve güçlü gören, kendi aldanışı
içinde Allah'ı inkar etmekten çekinmeyen insan, olan
bitenler karşısında alabildiğine güçsüz ve acizdir.
Kendisinden üstün gördüğü varlıklar da Allah'ın takdir
ettiği bu büyük güne teslim olmuşlardır. Dağlar, denizler
ve tüm kainat o hiç sarsılmazmış gibi gözüken sağlam
vasfını yitirmiş, sadece ve sadece Allah'a itaat etmişler,
Allah'ın bir "ol" demesiyle herşey olup bitmiştir.
Her biri O'nun verdiği hükme boyun eğici olarak yerine
getirmeleri gereken görevlerini tamamlamışlardır.
Dağların renkli yünler gibi dağılıp parçalandığı,
yerin tüm ağırlıklarını dışarıya attığı kıyamet günü
denizlerde meydana gelen olaylar da Allah'ın sonsuz
büyüklüğünü bir kez daha gözler önüne sermektedir.
Kuran'da bildirildiğe göre o gün denizler yanacak
ve fışkırıp taşacaktır.
Denizlerin
Yanması
Dünya'nın dörtte üçünü kaplayan en
büyük su kütlesi olan denizlerin bir anda kaynamaya,
fokurdamaya başlaması gerçekten de insanın gözünde
çok zor canlanabilecek bir manzaradır. İnsanın o anın
dehşetini anlayabilecek bir tecrübesi yoktur. Ancak
düşünce sınırlarını zorlayarak, zihninde kısmen canlandırabilir.
Bugüne kadar yalnızca yanardağ patlaması, akaryakıt
taşıyan bir tankerde yangın çıkması sonucu böyle görüntülerin
oluştuğuna şahit olmuş, televizyonlarda, fotoğraflarda
görmüşsünüzdür. Ancak ayetlerde bizlere yapılan tarifler,
bu örneklerle karşılaştırılamayacak kadar ihtişamlıdır.
Ancak Allah'ın sonsuz büyüklüğünü, sonsuz gücünü,
sonsuz kudretini biliyor olmamız, bizi yaşanacak felaketin
boyutları hakkında fikir sahibi kılar. Allah, evrende
var ettiği ve koruduğu bu düzeni istediği şekilde
değiştirmeye ve herşeyi bir plan dahilinde altüst
etmeye kadirdir.
O gün yerin bütün ağırlıklarını dışa
atması, yerin altındaki yaklaşık 4.500oC sıcaklığındaki
katmanın imkan bulduğu her yerden dışarı taşacağı
anlamına gelmektedir. Buna şüphesiz denizlerin altında
bulunanlar da dahildir. Herhangi bir belgesel programında
lavların denizin içindeki çıkışını seyretmiş olanlar,
bu kızgın maddenin deniz suyunda oluşturduğu akıllara
durgunluk veren bir manzaraya şahit olmuşlardır. Oysa
kıyamet günü gerçekleşecek olan görüntü, bu manzaradan
çok daha farklı, çok daha kapsamlı ve dehşet verici
olacaktır. Yeryüzündeki bütün denizler alevler içinde
kalacak, önüne geçilemeyecek bir ateş ve alev topluluğu
insanlara yönelecektir. O gün tüm denizler tutuşturulmuştur.
Konuyla ilgili ayette Allah şu şekilde
buyrulmaktadır:
Denizler, tutuşturulduğu
zaman. (Tekvir Suresi, 6)
Yaşanan olaylar sonucu karada olduğu
gibi denizde de yaşam son bulacaktır. Normal şartlarda
serinlik ve rahatlık hissi veren denizler, bir anda
etrafa müthiş bir sıcaklık yayacaktır. Denizlerde
dev dalgalar yerine alev bulutları yer alacak, havadaki
duman oksijeni büyük oranda tüketecektir. Uçsuz bucaksız
denizlerin alev alev yanan ve şiddetle fokurdayan
görüntüsü, dünyanın geniş bir alanına hakim olacak
ve pek çok felaketi de beraberinde getirecektir.
Denizlerin
Taşması
Kuran'da kıyamet günü gerçekleşeceği
bildirilen olaylardan biri de denizlerin taşmasıdır.
Bu gerçek bizlere ayetlerde şu şekilde haber verilmektedir:
Denizler, fışkırtılıp-taşırıldığı
zaman... (İnfitar Suresi, 3)
O gün Allah'ın dilemesi ile karadan
gelecek olan felaketlere denizlerden gelenler de eklenecektir.
Böyle bir felaketin ve bunun gibi diğerlerinin gerçekleşmesi
için kuşkusuz Allah'ın dilemesi yeterlidir. Allah,
sadece "ol" emri ile yoktan var ettiği yeryüzünü çeşitli
şekillerde yerle bir etmeye kadirdir. Bunları gerçekleştirebilecek
muhtemel sebepler ise bizler için yalnızca birer hatırlatıcı,
Allah'a yakınlaşmak ve O'nun azabından korku duymak
için birer yoldur. Bu olayların nasıl gerçekleşeceğinin,
sebeplerinin ne olacağının bilgisi yalnızca Allah'ın
katındadır. Belki hiçbir sebep olmayacak, birdenbire
kıyametin tüm belirtileri gerçekleşmeye başlayacaktır.
Bu nedenle de, bu bölümde verilen örnekler sadece
birer tahminden ibarettir.
Gerçekleşmesi ihtimal dahilinde olan
bazı örnekler denizlerin taşmasıyla ilgilidir. Bilindiği
gibi, genelde deniz altında bir deprem meydana geldiği
zaman su yüzeyinde dev dalgalar oluşur. Deprem merkezinden
yayılan etkiyle dalgalar okyanusu 750 km/saat gibi
yüksek bir hızla geçerek, süratle kıyıya ulaşırlar.
Okyanusun ortasında bir metreyi bulmayan dalga, kıyıya
ulaştığında 60 m.'yi aşabilir. Örneğin 1896'da Japonya'nın
Hoşu kentinde meydana gelen büyük bir denizaltı depreminin
ardından kabaran bir dalga 25-35 m.'ye ulaşarak tüm
yerleşim merkezini kaplamış ve 25.000 kişinin ölümüne
neden olmuştur.
Dev dalgaların bilinen bir başka
kaynağı da yanardağ püskürmesidir. Buna bir örnek
1883 yılında Krakatoa'nın zirvesindeki çökmeden sonra
yükselen dalgadır. Cava ve Sumatra arasında bulunan
bu ada, şiddetli püskürmelerin ardından birden kaybolmuş,
ani ve büyük bir dalgaya sebep olmuştur. Bunun sonucunda
meydana gelen tsunami, Cava adasında nüfusun en yoğun
olduğu kıyı üzerinde kırılarak 165 köyün yok olmasına
ve 36.000 kişinin ölümüne yol açmıştır. Bu dalganın
yüksekliği kıyıya ulaştığında 35 m'yi aşmıştır. Görüldüğü
gibi deniz altında meydana gelen kısmi depremler veya
volkanik patlamalar yalnızca belli bir bölgeyi etkilemelerine
rağmen, denizlerin taşmasına, binlerce kişinin ölmesine
sebep olmaktadırlar. Oysa kıyamet gününde yerin üstünde
olduğu gibi denizlerin altında da sarsılmayan hiçbir
yer kalmayacaktır. Bu durumda denizlerin altında meydana
gelen şiddetli sarsıntılarla birlikte denizler de
taşacak ve o ana dek bilinen tsunamilerle kıyas olmayacak
şekilde tüm yeryüzüne etki edecektir.
O gün denizlerin taşarak insanlara
felaket taşıması için birçok sebep daha vardır. Bu
büyük su kütlesinin sabit ve durağan bir şekilde durması
birtakım kanunlara bağlıdır. Ancak o gün hiçbir tabiat
kanunu geçerli olmayacak, gökleri, yerleri, karaları,
denizleri ve insanları dengede tutan hassas dengeler
yok olacaktır. Allah'ın dilemesiyle var olan bu kusursuz
düzenin sebepleri, yine Allah'ın dilemesiyle aniden
ortadan kalkacaktır. Daha önceki bölümde de anlatıldığı
gibi belki de o gün yerin altındaki sıcaklık havayı
ısıtacak, açığa çıkan bu sıcaklık buzulların erimesine
neden olacaktır. Bu da mevcut su miktarı seviyesinin
yükselmesine sebep olacaktır. Bunların hepsi ihtimal
dahilindedir, fakat o gün bunun nasıl gerçekleşeceğini
yalnızca Allah bilmektedir.
Yine bilindiği gibi günümüzde bir
dağdan kopan toprak ve kayaçların yuvarlanarak bir
körfezi, gölü veya barajı doldurması bölgesel bir
dalgaya sebep olmaktadır. Kıyamet gününde ise yıkılmayan,
çökmeyen bir dağ kalmayacak ve daha önce de bahsedildiği
gibi bu dağlar tüm çukurları doldurup yerin dümdüz
olmasına neden olacaktır. Dağlardan düşen parçalar
denizleri doldurup, onların da taşmasına neden olacaktır.
Allah'ın belirlediği bu süre tamamlandığı
zaman, kalplere amansız korku salan olaylar arka arkaya
gerçekleşecektir. İnsanları çevreleyen korkunç bir
gürültü, dağların parçalanması, insanların ayaklarının
altından akan lavlar, her yeri sarıp kuşatan toz,
duman ve gaz bulutları, kaynayarak insanların üstlerine
taşan sular... Dünya hayatı boyunca Allah'ın varlığını
düşünmek istemeyen, büyüklüğünü takdir edemeyen kullara
bir anda gelen dehşetli bir acı... Kayıtsız şartsız
herkese boyun eğdiren, insanlara kendi acizliklerini
ve ömrü boyunca değer verdikleri şeylerin ne kadar
değersiz olduğunu gösteren kahredici bir acı... O
gün, insanların içlerinde duydukları korkunun ve dehşetin
tarif edilemeyeceği bir gündür. İnsanlar oradan oraya
koşmaya, kaçarak saklanacak bir yer aramaya çalışacaklardır.
Ama herkes bilmektedir ki bu günden kurtuluş yoktur.
GÖKYÜZÜNÜN DURUMU
Kıyametle birlikte gelen yıkım ve
dehşet yalnızca yerde gerçekleşecek olaylarla sınırlı
değildir. O gün insanın bildiği, alıştığı ve sonsuza
dek varlığını sürdüreceğini sandığı tüm varlıklar
ve düzenler bozulmaya uğrarlar. O gün dünya tarihi
boyunca kapsamı anlaşılamamış, sırlarına son yüzyılda
ulaşılabilmiş, akıllara durgunluk veren büyüklükteki
gök cisimleri ve uzay için de ölüm vakti gelmiştir.
Gökyüzü, Ay, Güneş, yıldızlar ve gezegenler de o gün
parçalanıp, yok olurlar. Bu gerçeği Allah bir Kuran
ayetinde insanlara şöyle bildirir:
Şüphesiz, size vaat
edilen gerçekleşecektir. Yıldızlar 'örtülüp (ışıkları)
silindiği' zaman, Gök yarıldığı zaman... (Mürselat
Suresi, 7-9)
Evrenin yaratıldığı ilk andan itibaren
meydana gelen her olay ve izlenen her görüntü, bunlarda
bir olağanüstülük olduğunu sezinleyen ve bir yaratıcının
varlığını mutlak bir şekilde görmek isteyen her insan
için büyük birer iman delilidir. Uçsuz bucaksız evrenin
her noktasını kaplayan gezegenler, yıldızlar, sayısız
gök cismi Allah'ın tek bir emri ile yaratılmış, O'nun
kudretiyle muazzam bir dengeyle korunmuştur. Bu başlangıç
ve denge ise sırrını hala korumakta, insanların zihinlerini
meşgul etmektedir. Aslında bu arayışların sonucunda
insanın karşısına çıkan tek gerçek vardır: Allah'ın
varlığı. Kapanış günü yaşananlar yine Yaratan'ın büyüklüğüne
uygun olarak gerçekleşecektir. Allah, var olan herşey
için olduğu gibi gökyüzündeki bu muazzam dünya için
de görülmemiş bir son hazırlamıştır.
Gökyüzü insanın her zaman için varlığından
ve sürekliliğinden emin olduğu bir tavan gibidir.
Allah'ın bir dayanak olmaksızın yükselttiği ve tuttuğu,
uçsuz bucaksız uzay ile arasında perde görevi gören,
görkemli bir tavan...
Bu tavan yüzyıllarca, dünyayı ve
üzerindeki canlıları sayısız tehlikelerden (ultraviyole
ışınlar, gök taşları, uzayın dondurucu soğukluğu vs.)
en küçük bir aksaklığa meydan vermeden korumuş, canlılığın
devamı için gerekli olan en önemli etmen olmuştur.
Karanlık uzaydan geçerek gelen ışık, atmosferin taşıdığı
özellikler sayesinde dünyaya yeterince yayılmış, tüm
gezegeni aydınlatmış ve insan, atmosferdeki hassas
oksijen oranı sayesinde nefes alıp, hayat bulabilmiştir.
Oysa o gün, gök tüm işlevlerini kaybeder. Artık onun
da, Allah katında belli olan eceli gelmiştir. Kıyamet
günü gök Allah'ın dilemesiyle sarsılıp, çalkalanır,
çatlar ve yarılır. Bu olaylar ayetlerde şöyle haber
verilir:
O gün gök, sarsılıp
çalkalanır. (Tur Suresi, 9)
Bu nedenle gök bile
yarılıp-çatlamıştır; (artık) O'nun va'di gerçekleştirilip-yerine
getirilmiştir. (Müzemmil Suresi, 18)
Gök yarılıp-çatlamıştır;
artık o gün, 'sarkmış-za'fa uğramıştır. (Hakka Suresi,
16)
Dünya tarihi boyunca sayısız canlının
yaşamını sürdürebilmesi için en gerekli şartlardan
biri olan hava tüm işlevini yitirir. O gün var olan
kanunlar alışılan kanunlardan farklıdır. Sayısız fizik
kanunu ile gökte sabit bir dengeyle duran atmosfer,
eriyip akmaya başlar. Kuran'da o gün gökyüzünün uğrayacağı
son şu şekilde anlatılır:
Gökyüzünün erimiş
maden gibi olacağı gün; (Mearic Suresi, 
Atmosfer o gün erir ve akkor haline
gelerek yanmaya başlar. İnsanlar masmavi görmeye alışık
oldukları gökyüzünü, o gün kızıl olarak görürler.
Gökyüzü yarılıp erimiş, adeta yağ gibi olmuştur:
Sonra gök yarılıp
yağ gibi erimiş olarak kıpkırmızı bir gül olduğu zaman;
(Rahman Suresi, 37)
Kıyamet günü, o güne kadar Allah'ın
büyüklüğünü ve gücünü görmek istemeyen, bile bile
yüz çeviren insanlar için pişmanlığın yaşandığı gündür.
Bu, öğüt alıp düşünme ve yapılanları telafi etme imkanı
tanınmayan bir pişmanlıktır. Tüm insanlar Allah'tan
başka dost, yardımcı ve koruyucu olmadığını, Allah'ın
gücünü ve gazabını artık kesin olarak anlamışlardır.
Böyle bir anda Allah'a ve ahiret gününe karşı inkar
içinde olabilecek ve bu inkarında direnebilecek "tek
bir insan" dahi yoktur. Bu gerçek Kuran'da tüm insanlara
şöyle bildirilmiştir:
Onlar, Allah'ın kadrini
hakkıyla takdir edemediler. Oysa kıyamet günü yer,
bütünüyle O'nun avucu (kabzası)ndadır; gökler de sağ
eliyle dürülüp-bükülmüştür. O, şirk koştuklarından
münezzeh ve yücedir. (Zümer Suresi, 67)
O gün insanın tanıyıp bildiği bütün
kurallar yok olur. Yaratılışları sırasında Allah'ın
"isteyerek veya istemeyerek itaat edin" çağrısına
icabet eden ve "isteyerek geldik" diye cevap veren
gök ve yer, o gün de kendi yaratılışlarına uygun olarak
gerçek sahipleri ve yaratıcıları olan Allah'a boyun
eğerler. Kuran'da Allah'ın göğe ve yere seslenişi
şu şekilde anlatılır:
De ki: "Gerçekten
siz mi yeri iki günde yaratanı inkar ediyor ve O'na
birtakım eşler kılıyorsunuz? O, alemlerin Rabbidir.
Orada (yerde) onun üstünde sarsılmaz dağlar var etti,
onda bereketler yarattı ve isteyip-arayanlar için
eşit olmak üzere ordaki rızıkları dört günde takdir
etti. Sonra, duman halinde olan göğe yöneldi; böylece
ona ve yere dedi ki: "İsteyerek veya istemeyerek gelin."
İkisi de: "İsteyerek (İtaat ederek) geldik" dediler."
(Fussilet Suresi, 9-11)
Bilindiği gibi inkarcıların iddialarından
birisi, maddenin kendi kendine oluştuğudur. Çevrelerinde
gördükleri tüm güzelliği tabiatın gücüne bağlarlar.
Geri kalan detaylar, yani bunların nasıl meydana geldikleri,
bu bilinçli oluşumun nasıl oluyor da kendisi de yokken
var olmuş, cansız bir kavram olan tabiattan ortaya
çıktığını asla düşünmezler. Bu mantıksız iddiaya göre
herşeyi doğa kendi kendine var etmiştir. Yani hakim
olan olağanüstü uyum ve dengenin sahibi taş, toprak,
hava ve sudur. Oysa kıyamet günü geldiğinde insan
dağın, taşın, toprağın ne hale geldiğini görür ve
bu gücün sahibinin tabiatın kendisi olamayacağına
şahit olur. Canlı-cansız herşeyin yaratılışının kendisine
atfedildiği tabiat, o gün kendisini koruyamayacaktır.
Allah herşeyin yalnızca Kendi gücü ve iradesi ile
var olduğunu, yalnızca O dileyip koruduğu için korunduğunu
insanlara gösterecektir. Birçok insan vicdanları kabul
ettiği halde anlamazlıktan geldikleri gerçekleri,
o anda çok büyük bir pişmanlıkla hatırlayacaktır.
Allah kıyamet günü olacakları ayetlerde şöyle haber
vermektedir:
Gök, yarılıp-parçalandığı,
Ve 'kendi yaratılışına uygun' Rabbine boyun eğdiği
zaman; Yer, düzlendiği, İçinde olanları dışa atıp
boşaldığı, Ve 'kendi yaratılışına uygun Rabbine boyun
eğdiği zaman. Ey insan, gerçekten sen, hiç durmaksızın
Rabbine doğru bir çaba harcayıp durmaktasın; sonunda
O'na varacaksın. (İnşikak Suresi, 1-6)
Yıldızların,
Güneş'in ve Ay'ın Durumları
Uzayın karanlık ve soğuk ortamına
karşılık, Dünyamızın aydınlanması ve canlıların yaşayabileceği
ortalama bir sıcaklığın mevcut olmasında en büyük
etmenlerden birisi atmosferdir. Dünyamızı koruyan
bir tavan olarak tanımlanan atmosferde ısı ve ışığın
yayılma özelliği vardır. Kapkaranlık bir yoldan geçerek
Dünyamıza ulaşan güneş ışıklarının yeryüzünü aydınlatması
ve ısıtması atmosferin taşıdığı bu özellik sayesindedir.
Ancak kıyamet günü geldiğinde var olan herşey gibi
gök de çatlayıp yarılacak ve tüm işlevlerini kaybederek,
Kuran'da belirtildiği gibi eriyerek akacaktır. Kuran'da
Tekvir Suresi'nin ilk ayetinde kıyamet gününden bahsederken,
"Güneş, köreltildiği zaman" ifadesi kullanılmaktadır.
Bu ifadeden güneş ışığının Dünya'ya artık hiçbir fayda
sağlamayacağı anlaşılır.
Kıyamet günü Dünya'ya aydınlık veren
Güneş ve Ay teker teker kararacaktır. O gün, Dünya'ya
ışık gelmemesinin tek sebebi atmosferin yok olması
değildir. Çünkü Kuran'da bildirildiği gibi o gün yalnızca
gökler, yer ve ikisi arasında olanların yok olduğu
bir gün değildir. Tüm evrenin yokoluş günüdür. Tegabün
Suresi'nin ilk ayetlerinde de belirtildiği gibi Allah
herşeyi mükemmel ve eksiksiz olarak yaratan ve her
dilediğini dilediği anda gerçekleştirmeye güç yetirendir.
Milyarlarca galaksiyi ve her galakside bulunan milyarlarca
yıldızı bünyesinde barındıran evreni O yaratmıştır
ve dilediği zaman da bir "ol" demesiyle yok edecek
olan da Allah'tır.
Evrenin genişliğini insan aklının,
tam ve gerçekçi olarak kavraması mümkün değildir.
Ama birkaç rakamla bu gizemli Dünya'nın büyüklüğünü
yaklaşık olarak anlamaya çalışabiliriz. Güneş Samanyolu'nu
oluşturan 200-250 milyar yıldızdan biridir. Dünya'dan
325.500 defa büyük olmasına rağmen, evrendeki küçük
yıldızlardan biri sayılmaktadır. Çapı 125 bin ışık
yılı olan Samanyolu'nun merkezine 30 bin ışık yılı
uzaklıktadır. Bu arada 1 ışık yılı yaklaşık olarak
9.460.800.000.000 km'dir. Dünya ise kendi etrafında
saatte 1670 km. hızla dönen, 6 katrilyar ton ağırlığında
bir kütledir. Güneş saatte 72.000 km. hızla hareket
eder, Samanyolu kendi ekseni etrafında saatte 900.000
km. hızla döner. Ancak kıyamet günü bu akıllara durgunluk
veren kainat, Allah'ın dilemesi ile yerle bir olacak,
büyüklüğü tarif dahi edilemeyen yıldızlar Kuran'da
ifade edildiği gibi "örtülüp-silinecek", yok olacaklardır.
Evrenin her noktası Allah'ın varlığının,
büyüklüğünün ve gücünün ayrı birer delilidir. Ancak
O'nun dileğiyle, O'nun dilediği süre boyunca, O'nun
izni ile var olmuşlardır. Bu dengeyi yaratan ve koruyan
Allah, bütün bunları elbette dilediği şekilde yok
etmeye de kadirdir. Evrenin ölümü, var oluşunda olduğu
gibi ancak O'nun izniyle, O'nun takdir ettiği şekilde
gerçekleşecektir. O gün insanların dünya hayatları
boyunca azametine hayran kaldıkları herşey parça parça
edilecektir. Tüm gezegenler, yıldızlar, Güneş ve Ay
yörüngelerinden çıkacak, yıldızlar dökülecek, gökcisimleri
birer birer ölecektir.
Kuran'da o gün Ay'ın yarılacağı,
kararıp çatlayacağı şöyle bildirilir:
Saat (kıyamet vakti)
yakınlaştı ve Ay yarıldı. (Kamer Suresi, 1)
Ayette de belirtildiği gibi o gün
artık kaçacak bir yer yoktur. Dünya hayatı boyunca,
kendisine Allah'tan başka dost ve yardımcı arayan
insanlar da artık yönelip, dönülecek gerçek dost ve
yardımcının yalnızca Allah olduğunu anlamışlardır.
O gün insanların hep erişilmez, görkemli ve gizemli
gördükleri yıldızların da ölüm günüdür. Her biri nizam
ve denge ile döndükleri yörüngelerinden çıkarak, dağılıp,
yayılacaklardır:
Yıldızlar, dağılıp-yayıldığı
zaman. (İnfitar Suresi, 2)
Bilindiği gibi Güneş her saniye enerji
üreten bir yıldızdır. Uzaydaki diğer yıldızların ise
birçoğu ondan kat kat büyük ve sahip olduğu enerjiden
çok daha yüksek enerjiye sahiptirler. Oysa kıyamet
günü geldiğinde artık hepsi güçlerini yitirirler,
bulanıklaşıp, dökülürler. Kuran'da kıyamet gününde
yıldızların durumu şu şekilde anlatılır:
Yıldızlar, bulanıklaşıp-döküldüğü
zaman (Tekvir Suresi, 2)
Yıldızlar 'örtülüp
(ışıkları) silindiği' zaman (Mürselat Suresi, 
O gün binlerce yıldır ışık saçan
Dünya'nın hayat ve enerji kaynağı olan Güneş ve gökyüzünü
süsleyen yıldızlar kararır. Herkes bir kez daha, o
zamana kadar onları yörüngelerinde tutanın ve ışık
vermelerini sağlayanın, yıldızların da gerçek sahibi
olan Allah olduğunu ve o ana kadar sadece O'nun izniyle
var olduklarını anlar.
İnkar edenler o gün Allah'tan hiçbir
yardım görmezler. Yardım görebilecekleri başka herhangi
bir güç de yoktur. Teknolojinin çok ilerlemesi ve
bu sayede evrenin uzak bir köşesine gitmek dahi mümkün
olsa, insanlar için artık hiçbir şey değişmeyecektir.
Azap insanları orada da bulacaktır. Çünkü kıyamet
bütün evreni kaplamıştır. Yalnızca üzerinde bir zamanlar
güven içinde yürüdüğü yeryüzü değil, erişilmez sandığı
uzak yıldızlar dahi Allah'ın emrine boyun eğmişler,
yok olmuşlardır. İnsanların o günkü çaresizliği Kuran'da
şöyle anlatılır:
Ay karardığı, Güneş
ve Ay birleştirildiği zaman; İnsan o gün: 'Kaçış nereye?'
der. Hayır, sığınacak herhangi bir yer yok. O gün,
'sonunda varılıp karar kılınacak yer (müstakar)' yalnızca
Rabbinin katıdır. İnsana o gün, önceden takdim ettikleri
ve erteledikleri şeylerle haber verilir. (Kıyamet
Suresi, 8-13)
KIYAMET VAKTİNDE
İNSANLAR
Buraya kadar anlatılan bütün olaylar,
insanların hiç haberi olmadığı bir anda, daha önce
hiç duyulmamış ve tanınmamış bir sesin duyulması ile
başlamıştır. Ve dünyadaki tüm insanlar şu anda da
olduğu gibi herşeyin hiç değişmeden ve bozulmadan
aynen devam edeceğini düşünürken, ani bir yakalanışla
yakalanmışlardır.
Sur'a üfürülmesinden hemen önce gerçekleşen
olayların bir önceki günden herhangi bir farkı yoktur.
Dünya yine aynı hızla dönmekte, Güneş yine Dünya'yı
aydınlatmakta, yaşam devam etmekte ve insanların birçoğu
neden, kim tarafından yaratıldıklarını ve sonlarını
düşünmeden, bir alışkanlık içinde hayatlarına devam
etmektedir. Kimi, akşam gelecek misafirine yapacağı
yemeği, kimi yapacağı iş görüşmelerini düşünürken,
kimi alışveriş yaparken, kimi uyurken ve büyük bir
bölümü de Allah'ın varlığını inkar halindeyken bu
sesi duyacak ve herşey bir anda başlayacak, herşey
bir anda son bulacaktır.
İnsanın güçlü zannettiği, övünerek
böbürlendiği bedeni hiç beklemediği bir anda dört
bir yandan ölümle sarılıp kuşatılacaktır. Artık can
derdinden başka hiçbir sorun ve dert kalmayacaktır.
İnsanlar yaşadıkları korkunun şiddetinden, değer verdikleri,
tutkuyla bağlandıkları, uğrunda her türlü fedakarlığı
göze aldıkları şeyleri bir anda görmez olacaklardır.
Kıyametin meydana getirdiği bütün
bu korku, dehşet ve şaşkınlık dünyada inkar içinde
bir yaşam süren insanın gafletine bir karşılıktır.
O gün başlayan bu dayanılmaz zorluklar sonsuza kadar
inkarcıların peşini bırakmayacaktır. Birbiri ardına
meydana gelen tüm bu olaylar onlardaki paniği, dehşeti
daha da arttırır. Geçen her saniye yeni azap çeşitleri
ve belaları getirmektedir. Karşılaştığı akıllara durgunluk
veren bu olaylar o güne kadar inkar ettikleri Allah'ın
büyüklüğünü sergiler. İnsan bu güç karşısında alabildiğine
güçsüz ve çaresizdir. Pişmanlık, üzüntü ve korku dışında
yapabileceği birşey yoktur. Saniyeler ilerledikçe
Allah'ın ona ebedi hayatında sunacağı korkunç azabı
daha iyi anlar. O gün karşılaştığı dehşet dolu dakikalar
sonsuz hayatı boyunca yaşayacağı azabın sadece sınırlı
kesitleridir. Kuran'da o gün insanların yaşayacakları
olaylar karşısında duyacakları korku detaylı olarak
anlatılmıştır.
İnsanların
Yaşadıkları Korku
Allah birçok ayette insanların dünya
hayatına tutkuyla bağlı olduklarını ve bu tutkunun
onlara ahiret hayatında hiçbir faydası olmayacağını
belirtmiştir. İnsanın dünya hayatında değer verdiği,
önemsediği, uğruna pek çok şeyi göze aldığı değerler,
eğer Allah rızası için ve Allah yolunda kullanılmıyorsa,
insana kayıptan başka birşey kazandırmazlar. Bu değerlerin
her biri insanları denemek için, özel olarak yaratılmıştır.
Asıl yurt ise ahiret yurdudur. Dünyaya ait şeylerin
hiçbir önemi olmadığı ise Kuran'da şu şekilde anlatılır:
Kadınlara, oğullara,
kantar kantar yığılmış altın ve gümüşe, salma güzel
atlara, hayvanlara ve ekinlere duyulan tutkulu şehvet
insanlara 'süslü ve çekici' kılındı. Bunlar, dünya
hayatının metaıdır. Asıl varılacak güzel yer Allah
katında olandır. (Al-i İmran Suresi, 14)
Dünya hayatının ayette de anlatılan
tüm bu "çekici" özelliklerine insan hırsla bağlanmakta,
tüm ömrünü bunları elde edebilmek için harcayabilmektedir.
Kuran'da dünya hayatıyla ilgili olarak şöyle buyrulur:
Bilin ki, dünya hayatı
ancak bir oyun, '(eğlence türünden) tutkulu bir oyalama',
bir süs, kendi aranızda bir övünme (süresi ve konusu),
mal ve çocuklarda bir 'çoğalma-tutkusu'dur. Bir yağmur
örneği gibi; onun bitirdiği ekin ekicilerin (veya
kafirlerin) hoşuna gitmiştir, sonra kuruyuverir, bir
de bakarsın ki sapsarı kesilmiş, sonra o, bir çer-çöp
oluvermiştir. Ahirette ise şiddetli bir azab; Allah'tan
bir mağfiret ve bir hoşnutluk (rıza) vardır. Dünya
hayatı, aldanış olan bir metadan başka bir şey değildir.
(Hadid Suresi, 20)
Dünya hayatının en büyük amaçlarından
biri mallarla, oğullarla, kısaca sahip olunan tüm
değerlerle övünmektir. Ancak Kuran'da özellikle vurgulanan
ve tüm toplumlar için de geçerli olan bir gerçek,
dünya hayatında sahip olunan en önemli tutkulardan
birinin evlat olduğu gerçeğidir. Çocuk edinme isteği
gençlik yıllarından itibaren insanlara öğretilir.
Çocuk, insanlar arasında hem sebepsiz bir rekabet
unsuru hem de geleceğe yönelik bir güvence anlamını
taşımaktadır.
Bir diğer tutku da mala ve zenginliğe
yönelik olandır. Bilindiği gibi insanların dünya hayatları
süresince tüm hedefleri, planları, çabaları bu amaç
üzerine kurulmuştur. Mal ve para tutkusu insanların
gözünü bürüdüğü için tüm ahlaki değerler önemini kaybetmiş,
insan karakterini şekillendiren tek ölçü maddiyat
olmuştur. Kuran ahlakı, emir ve yasakları, insanların
hayatındaki önceliğini kaybetmiş, mal yığıp, biriktirmek
tek amaç olmuş, ilişkilerde çıkarlar ön plana çıkmıştır.
Oysa kıyamet günü geldiğinde herşey
tersine döner. İnsanlar karşılaştıkları günün korkusundan
değer verdikleri herşeyi bir anda unuturlar. Hırs
haline getirdikleri şeylerin artık bir anlamı olmadığını
anlarlar. Değer yargıları birkaç saniye içinde değişir.
Artık malın hatta evladın bile bir değeri yoktur.
Annelik veya babalık duyguları anlamını yitirmiştir.
Dünyada en değer verdiği kişileri; kendi çocuğunu
bile kıyamet gününün dehşeti karşısında unutacaktır.
Kimse çocuğunun durumunu sormayacak, bunu aklına dahi
getirmeyecektir. Kuşkusuz kıyametin vuku bulacağı
bu gün, inanmayanlar için zorlu bir gündür:
Gökyüzünün erimiş
maden gibi olacağı gün; Dağlar da (etrafa uçuşmuş)
rengarenk yün gibi olacak. (Böyle bir günde) Hiçbir
yakın dost bir yakın dostu sormaz. Onlar birbirlerine
gösterilirler. Bir suçlu-günahkar, o günün azabına
karşılık olmak üzere, oğullarını fidye olarak vermek
ister; kendi eşini ve kardeşini, ve onu barındıran
aşiretini de; yeryüzünde bulunanların tümünü (verse
de); sonra bir kurtulsa. (Mearic Suresi, 8-14)
Göğün bulutlarla
parçalanacağı ve meleklerin bir indirilme ile indirileceği
gün; işte o gün, gerçek mülk, Rahman (olan Allah)ındır.
İnkar edenler için oldukça zorlu bir gündür. (Furkan
Suresi, 25-26)
Henüz bebeklik çağında olan çocuklar
bile o gün aileleri tarafından terk edilir. İnsanlar
hiç beklemedikleri ve daha önce eşini benzerini görmedikleri
bu olaylar karşısında ne yapacaklarını şaşırırlar.
Korku öylesine ani ve şiddetli bir şekilde gelmiştir
ki, hamile kadınlar bu şokun etkisiyle çocuklarını
düşürürler. Kuran'da o zorlu günde yaşanacak olayların
paniğiyle kadınların emzirdikleri çocukları dahi unuttukları
şöyle bildirilmiştir:
Onu gördüğünüz gün,
her emzikli kendi emzirdiğini unutup geçecek ve her
gebe kendi yükünü düşürecektir. (Hac Suresi, 2)
Kıyamet günü, dünyadayken kendisine
yapılan çağrılardan yüz çeviren, gerçek dost ve yaratıcısı
olan Allah'ı unutanların birbirlerinden kaçıp kurtulmak
istediği bir gündür. Herkes kendi derdindedir. O dehşetli
günde insanlar arasında hiçbir bağ; ne soy, ne akrabalık,
ne de arkadaşlık bağlarının kalmadığı Kuran'da şöyle
bildirilir:
Kişi o gün, kendi
kardeşinden kaçar; Annesinden ve babasından, eşinden
ve çocuklarından. O gün, onlardan her birisinin kendine
yetecek bir işi vardır. (Abese Suresi, 34-37)
İnsanlar Sarhoş
Gibidir
İnsanlar o gün gördükleri karşısında
tüm soğukkanlılıklarını, kendilerine olan güvenlerini
ve metanetlerini yitirirler. Ölümle karşılaşıldığı
an herşey değerini yitirir, yüzlerdeki ifade, tavırlar,
konuşmalar farklılaşır.
Ölüm karşısında insanların yaşadıkları
korku ve dehşete filmlerde şahit oluruz. O anda verilen
tepkiler insanların içinde bulundukları ruh halini
çok iyi anlatır. Ama izlenilen görüntülerde insanların
az da olsa kurtulma ümitleri vardır. Öleceklerine
kesin kanaatleri gelse de, ölümden sonra olacakları
tam olarak bilemezler ya da büyük bir kısmı ölümle
birlikte yok olacağını düşünür. Oysa kıyamet gününde
daha ölüm gelip çatmamış olsa bile, yaşanan olaylar
insan için hiçbir kurtulma ihtimalinin olmadığını
tüm açıklığıyla ortaya koyar. İnkar edenler kendilerine
vaat edildiği halde inanmadıkları bir günü karşılarında
bulurlar. O gün, evrendeki düzenin bir Yaratıcısı'nın
ve koruyucusunun olduğunun, O dilediği anda da herşeyin
yok olacağının bütün açıklığıyla gözler önüne serildiği
bir gündür.
İnsanlar ölümün, o güne kadar düşündükleri
gibi bir yokoluş olmadığını anlarlar. O ana kadar
Allah'ın varlığına dolayısıyla ahirete inanmadıklarından,
ölüm sonrasında gerçekleşecek olayları hiç düşünmemişlerdir.
Ama Allah'ın varlığını ve gücünü ardı ardına gelen
bu olaylar sonucunda apaçık görünce, kendilerini bekleyen
sonun da farkına varmışlardır. Kurtulma umudu olmadığı
gibi, kendilerini bekleyen yeni ve sonsuz bir yaşam
olduğunu da anlamışlardır. Bu inkarcılar için zorlu
bir yaşamdır. Sonsuza kadar çekecekleri azap ve sıkıntı,
o gün yaşananlarla kıyaslanamayacak kadar şiddetli
olacaktır. Ayetlerde inkar edenlerin böyle bir yaşamın
yerine yok oluşu tercih edecekleri şöyle anlatılır:
Gerçekten Biz sizi
yakın bir azap ile uyardık. Kişinin kendi ellerinin
önceden takdim ettiklerine bakacağı gün, kafir olan
da: "Ah, keşke ben bir toprak oluverseydim" diyecek.
(Nebe Suresi, 40)
İnsanların karşılaştıkları olaylardan
dolayı şiddetli bir korku, panik ve şaşkınlık içinde,
adeta sarhoş oldukları ise ayette şöyle bildirilir:
... İnsanları da
sarhoş olmuş görürsün, oysa onlar sarhoş değillerdir.
Ancak Allah'ın azabı pek şiddetlidir. (Hac Suresi,
2)
İnsanın şiddetli korku anında vücudunda
meydana gelen değişiklikler ve kontrolsüz hareketleri
ile sarhoş insanların tavırları birbirine çok benzer.
Şiddetli bir korku anında baş dönmesi, ağlama görülür,
görüntü bulanıklaşabilir.
Buraya kadar anlatılan olaylardan
da anlaşıldığı gibi, o zorlu gün insanlar çok büyük
bir panik yaşayacaklardır. Allah insanların yaşadığı
bu şiddetli korkuyu ve korkunun sonucunda oluşan fiziksel
tepkileri sarhoşluğa benzetmektedir. O gün sarhoş
gibi olan insanlar kontrolsüz tavırlar sergileyerek
oradan oraya koşmaya başlarlar. Kuran'da yapılan benzetme,
insanların bu durumlarını şöyle açıklamaktadır:
İnsanların, 'her
yana dağılmış' pervaneler gibi olacakları gün... (Kaaria
Suresi, 4)
Gözlerdeki
Dehşet İfadesi
Gerçek olan va'd yaklaşmıştır, işte
o zaman, inkar edenlerin gözleri yuvalarından fırlayacak:
"Eyvahlar bize, biz bundan tam bir gaflet içindeydik,
hayır, bizler zalim kimselerdik" (diyecekler). (Enbiya
Suresi, 97)
Göz, insanın yaşadığı korkunun şiddetini
ilk ele veren organdır. O günün korkusunu yaşayacak
olan insanların, karşılaştıkları dehşetten dolayı
gözleri yerlerinden fırlayacaktır. Burada geçen "gözlerin
yuvalarından fırlaması" benzetmesi, insanın yaşadığı
korkunun şiddetini anlatır. Bu anda insanların göz
bebekleri büyür, beyazı ortaya çıkar, donuklaşmaya
başlar. Kıyametin gerçekleşeceği an "istisnasız insanların
hepsi" bu korkuyu yaşayacaktır. Bu tüyler ürpertici
olaylar karşısında kimsenin yapacak bir şeyi, başlarına
gelenleri önlemek için getirecek çözümleri yoktur.
Sadece korku duyarlar. Ayetteki benzetme bu korkuyu
açıklıkla izah etmektedir.
Çocukların
Saçlarının Beyazlaşması
Eğer inkar edecek
olursanız, çocukların saçlarını ağartan bir günde
kendinizi nasıl koruyacaksınız? (Müzemmil Suresi,
17)
Kıyamet gününün korkusu küçük çocukları
da saracaktır. Bugünün gerçek mahiyetini bilmeyen,
bunun sonsuz azabın ilk günü olduğunun bilincinde
olmayan çocuklarda yetişkinlerden farklı bir korku
vardır. İnsanlar geçici dünya hayatı boyunca yaptıkları
ahlaksızlıkların pişmanlığı içindedirler. Çocuklar
ne olduğunu dahi kavrayacak bir bilinçte değildirler.
Buna rağmen gördükleri olayların şiddetinden dolayı
saçları bembeyaz olur. Böyle bir fiziksel değişim,
o zorlu günün büyüklüğünü anlamak açısından oldukça
önemlidir. Çünkü o güne kadar dünyada çok çeşitli
felaketler yaşanmıştır. Her biri insanlara çok şiddetli
korku vermiş ve onları derinden etkilemiştir. Ama
bu felaketlerin hiçbiri kıyamet günü meydana gelecek
olaylarla kıyaslandığında çocukların saçlarını ağartacak
kadar şiddetli değildir. O gün insanların dünya hayatı
boyunca yaşadıkları en zorlu gündür. Öyle ki karşılaşılan
olayların şiddeti, kısa yaşamlarında korkunun mahiyetini
ve tehlikelerin getireceklerini tam olarak idrak edememiş
olan çocukların dahi saçlarının korkudan bembeyaz
olmasına neden olmaktadır.
Hayvanların
Durumu
Gözünüzde vahşi hayvanları canlandırmaya
çalışın, kaplan, aslan, kurt, çakal, ayı... Bu hayvanlar,
kıyamet günü meydana gelen olayların etkisi ile artık
birbirleri ile mücadele etmeyi bırakacak ve biraraya
toplanacaklardır. Binlerce vahşi hayvanın meydana
getirdiği bu görüntünün ürkütücülüğü ise çok açıktır.
Allah kıyamet günü doğa ve insan üzerinde çok büyük
değişiklikler olacağını pek çok ayette anlatmıştır.
Aynı şekilde vahşi hayvanlar da o zorlu günden çok
fazla etkileneceklerdir. Bu gerçek Kuran ayetlerinde
şöyle bildirilir:
Gebe develer, kendi başına terk edildiği
zaman, vahşi-hayvanlar, toplandığı zaman. (Tekvir
Suresi, 4-5)
|
|