JavaFILE

www.ask-fm-ankara.tr.gg

 
Ana sayfa   Anneler Günü   Ata sözleri   Siirler   Burc özellikleri   Günlük burc
Güzel sözler   Bunlari biliyormusunuz   Resimler   Türküler   Kuran-i Kerim   Peygamberler
40 Hadis   Hadislerle Tenbihat   Görüntülü Kuran   Görüntülü Hatim   Sohbet   Dinimi Ögreniyorum
Animasyonlar   Oyunlar   Duvar yazilari   Videolar   Cehennem Azabi   Bilmemiz Gerekenler
Seytanin 12 Sözü   Allahin 99 ismi   Mübarek Gün ve Geceler   Zekat   Günlük Dualar   Kiyamet Alametleri
Hikayeler   Programlar   Haberler
           
 Ask-fm-ankara     Ask-fm-ankara     Ask-fm-ankara     Ask-fm-ankara     Ask-fm-ankara     Ask-fm-ankara
JavaFILE

  

www.ask-fm-ankara.tr.gg Karanlik gecede önemli degildir yildizlari görmek. Gündüzleri yildizlari görmek marifet, asik olmak önemli degil, bir ömür boyu sevebilmek marifet� °°°°Ask fm hepinize iyi eglenceler diler eger sizde Dj lik yapmak istiyorsaniz bizimle irtibada gecin askfm@live.com


 

HZ IBRAHIM VE SONRASI

 

Yaratilis kitabi (Tekvin) bize Ibrahim'in çocugu olmadigini, çocuk sahibi
olmaktan ümit kestigini ve Allah'in çadirindaki Ibrahim'e söyle seslendigini
söyler: "Simdi göklere bak ve sayabilirsen gökteki yildizlari say." Ibrahim
gözlerini yildizlara çevirdi ve söyle bir ses duydu: "Senin soyun da ayni
sekilde çogalacak."

 

Hanimi Sare 76, Ibrahim ise 85 yasinda idi; hanimi Ibrahim'e Hacer adinda
Misir'li bir cariyeyi ikinci hanim olmak için verdi. Fakat hanimla cariyesi
arasinda geçimsizlik ortaya çikti. Hacer, Sare'nin kizginligindan kaçti ve
üzüntü içinde Allah'a yalvardi. Allah ona melekle bir mesaj gönderdi: "Senin
soyunu o kadar çogaltacagim ki, onu saymak mümkün olamyacak." Melek
ona sunlari söyledi: "Iste, bir çocugun olacak, bir erkek çocugu dünyaya
getireceksin ve adini Ismail koyacaksin; çünkü Allah senin kederini isitti."
Sonra Hacer, Ibrahim ve Sare'nin yanina döndü ve onlara melegin
söylediklerini haber verdi; çocuk dogdugunda, Ibrahim ona "Tanri isitir"
anlamindaki Ismail adini koydu.

 

Çocuk 13 yasina geldiginde, Ibrahim 100, Sare 90 yasindaydi; Allah tekrar
Ibrahim'e seslendi ve Sare'nin bir erkek çocugu dünyaya getirecegini, adini
Ishak koymasini söyledi. Büyük oglunun Allah katinda degerinin
düseceginden korkan Ibrahim Allah'a yalvardi: "Ismail senin katinda
yasamaya devam etsin." Allah ona söyle cevap verdi: "Ismail'le ilgili
söylediklerini duydum? Üzülme, selamim onun üzerine olsun...Ben onu
büyük bir millet yapacagim. Fakat benim ahdim (sözüm), Sare'nin gelecek
yil bu vakitte dünyaya getirecegi Ishak ile yerine gelecek."

 

Sare, Ishak'i dünyaya getirdi ve onu kendisi emzirdi. Ishak sütten
kesildiginde, Ibrahim'e artik Hacer ve Ismail'in kendi evlerinde kalmasina
gerek kalmadigini söyledi. Ibrahim, Ismail'i çok sevdigi için buna üzüldü.
Fakat Allah tekrar Ibrahim'e seslendi ve Sare'nin teklifine uymasini ve
üzülmemesini söyledi; ve Ismail'in korunanlardan olacagini tekrarladi.

 

Ibrahim bir degil iki büyük milletin atasi olacakti -iki büyük millet, yani
hidayete erdirilmis iki büyük güç, yeryüzünde Allah'in emirlerini yerine
getirecek olan iki büyük araç- çünkü Allah din disi (profan) olan bir seyi
rahmet olarak vadetmez ve Allah katinda ruh yüceliginden baska büyüklük
yoktur.

 

Iki manevi irmak, iki din, Allah için iki dünya, iki merkez nokta. Bir yer,
asla orasini insanlar seçtigi için degil, fakat göklerde seçildigi için mukaddes
olur. Ibrahim'in sahasi dahilinde iki mukaddes merkez vardi; bunlardan biri
yaninda, öteki belki de daha henüz bilmedigi bir yerdi: Arabistan'da bir
vadi. Hacer ile Ismail vadiye varip da susuzluktan kavrulmaya
basladiklarinda, Hacer oglunun ölmesinden korktu. Atalarinin geleneklerine
göre, Ismail yattigi yerden Tanri'ya yalvardi ve annesi biraz ötedeki tasin
üstüne çikip, yardim gelip gelmedigini arastirdi. Kimseyi göremeyince
karsidaki yüksek tepeye kadar kostu, fakat yine kimseyi göremedi. Yari
çilgin bir halde iki nokta arasindan yedi kez geçti, yedincisinde dinlenmek
için kayanin üstüne oturdugu sirada melek geldi. Allah, Ismail'in topugunun
oldugu yerden bir su kaynagi fiskirtti ve bu su daha sonra "zemzem" adini
aldi.

 

Ismail ve Hacer gittikleri yere ulastiklarinda, Ibrahim'in daha yetmisbes
yillik ömrü vardi ve oglunu o kutsal yerde ziyaret etti. Hacc Suresi 26.
ayette Allah'in Ibrahim'e, Ismail'le birlikte zemzem kuyusunun yanina insa
edecekleri mabedin yerini gösterdigini söyler; nasil yapacaklarini da. Bu
mabede, sekil olarak "küp"e benzedigi için Kabe adi verilir; dört kösesi,
pusulanin dört yönüne göredir. Mabedin yapimi bittiginde Allah tekrar
Ibrahim'e seslendi ve ona Bekke'ye, veya daha sonra adlandirildigi gibi
Mekke'ye hac gelenegini kurmasini emretti.

 

Daha sonra Ibrahim söyle dua etti: "Rabbimiz gerçekten ben,
çocukalrimdan bir kismini Beyt-i Haram (kutlu ve korunmus ev'in)yaninda
ekini olmayan bir vadiye yerlestirdim; Rabbimiz dosdogru namazi kilsinlar
diye (öyle yaptim), böylelikle Sen, insanlarin bir kisminin kalblerini onlara
ilgi duyar kil ve onlari birtakim ürünlerden riziklandir. Umulur ki
sükrederler."

 

BIR BÜYÜK KAYIP

 

Ibrahim'in duasi kabul oldu. Kabe'ye akin akin ziyaretçi gelmeye basladi.
Ishak'in soyundan gelenler de, Kabe'yi Ibrahim tarafindan yapilan kutsal bir
tapinak olarak ziyaret ediyorlardi. Fakat yüzyillar geçtikçe tek-tanri'ya olan
ibadetin safligi bozulmaya ve kirlenmeye basladi. Ismail'in soyundan
gelenler, Mekke vadisine sigmayacak kadar çogaldilar; uzaklara göç
edenler bu kutsal tapinaktan taslar alip, Kabe adina ona saygi gösterdiler.
Daha sonralari komsu putperest topluluklarin etkisiyle bu taslara putlar da
eklendi; ve sonunda hacilar bu putlari Mekke'ye tasimaya basladilar. Bu
putlar Kabe'nin çevresine yerlestirildi, iste o zaman yahudiler Ibrahim'in
tapinagini ziyaret etmemeye basladilar.

 

BIR OGUL KURBAN ETMEYE IÇILEN AND

 

Abdulmuttalip, cömertligi ve akilliligi ile Kureys'ten saygi görüyordu.
Yakisikli, zengin bir adamdi. Bütün bunlarin üstüne Zemzem'in tekrar insa
edilmesine vesile olan seçilmis kisi olmasi da ekleniyordu. Fakat daha önce
bir ogul sahibi olmanin eksikligini hiç bu kadar hissetmemisti. Sadece bir
tek erkek çocuga sahipti. Allah'a bunun için daha çok dua etmeye basladi.
Duasina, eger O, on evlat verirse ve hepsi de büyüyüp bülug çagina gelirse,
onlardan birini Kabe'de kurban edecegini de ekledi.

 

Duasi kabul olmustu. Yillar sonra dokuz oglu daha olmustu. Ogullari
büyüdügünde içmis oldugu and aklina gelmeye basladi. Fakat kurban
etmek için hangi oglunu seçecegini bilemiyordu. En sonunda Kabe'de kura
sonucu ok en çok sevdigi oglu Abdullah'a çikti. Abdullah'in annesi olan
Fatima diger hanimlarina nazaran Mekke'deki en güçlü kabilelerden biri
olan Mahzum Kabilesi'ndendi, yani Kureysli'ydi. Abdullah'in kurban
edilmesine izin vermediler. Bunun üzerine Abdulmuttalip Yesrib'de yasayan
akilli bir kadinin yanina gitmeye karar verdi. Kadini uzun bir yolculuktan
sonra Hayber'de buldular. Kadina olayi anlattiklarinda, onlara ruhla
konusmasi gerektigini ve ertesi gün gelmelerini söyledi. Abdulmuttalip
Allah'a dua etti, ertesi gün kadin sunlari söyledi: "Memleketinize dönün ve
kurban edeceginiz adami bir tarafa, on deveyi bir tarafa koyun ve
aralarinda kura çekin. Ok adamin alehine çikarsa on deve daha koyun ve
tekrar kura çekin. Fal develere çikincaya kadar develeri arttirin. Develeri
kurban edip adami saliverin" dedi.

 

Mekke'ye döndüler ve kadinin dediklerini yaptilar. Develerin sayisi yüzü
buluncaya dek ok Abdullah'in aleyhine çikti. En sonunda Abdullah kurtuldu
ve develer kurban edildi.

 

HZ. PEYGAMBERIN DOGUMU

 

Putlari kabul etmenin ve onlarin etkili olduguna inanmanin tek delili ve
mesruiyeti gelenekti: Babalari, babalarinin babalari ve daha büyük atalari
hep öyle yapmisti. Bununla birlikte Allah, Abdullah için büyük bir gerçeklik
ifade ediyordu.

 

Ibrahim'in dinini tam anlamiyla sürdüren bir kaç kisi vardi ve daima
olmustu. Onlar putlara ibadetin geleneksel olmaktan çok, sonradan ortaya
çikmis bir tehlike (bid'at) oldugu kanaatindeydiler. Hubel'in Israilogullarinin
altin buzagisindan pek farkli olmadigini görebilmek için tarihe bir göz atmak
yeterliydi. Kendilerine Hanifler adini veren bu sahislarin putlarla hiç ilgisi
yoktu ve putlari Mekke'yi pisleten ve alçaltan varliklar olarak görüyorlardi.
Taviz vermekten uzak oluslari ve çogu seye karsi çikislari onlari Mekke
toplumunun disinda kalmaya zorluyordu. Onlara karsi takinilan tavir,
hosgörü, saygi veya kötü davranma, bir bakima kisiliklerini, bir bakima da
kendilerini korumaya hazir olan kabileler tarafindan belirleniyordu.

 

FIL YILI

 

Abdulmuttalip dört tane Hanif taniyordu ve onlarin en saygini olan Varaka
hristiyan olmustu. O bölgedeki hristiyanlar arasinda bir peygamberin
gelisinin yakin oldugu fikri yaygindi. Bu inancin bu kadar yayilmasinin
sebebi ise dogudaki kiliselerden bazilarinin bu inanci desteklemesi ve
astrologlarla kahinlein de bu inanci paylasmasiydi. Yahudilere gelince, onlar
da son gelen peygamberin Isa oldugunu bildikleri için yeni bir peygamberin
gelecegi konusunda hemfikirdiler. Yahudi alimleri onlara peygamberin çok
yakinda gelecegini, onun gelecegine delalet eden birçok isaretin
görüldügünü ve muhakkak onun seçilmis kavim olan yahudilerden
çikacagini söylüyorlardi. Varaka'nin da içlerinde bulundugu bir grup
hristiyan ise bu konuda süphedeydiler; onlara göre peygamberin Arap
olmamasi için hiç bir sebep yoktu. Araplarin, yahudilerden daha çok
peygambere ihtiyaçlari vardi, çünkü en azindan yahudiler tek Tanri'ya
tapma bakimindan Ibrahim'in dinini takip ediyor ve putlara tapmiyorlardi.
Araplarin bu yalanci tanrilara tapmalarini ise sadece bir peygamber
önleyebilirdi. Kabe'nin içinde ve çevresinde toplam 360 put vardi; bunun
yanisira Mekke'de her evde, evin merkezini olusturan bir put bulunurdu. Bu
uygulamalar sadece Mekke'ye özgü degildi, tüm Arabistan'a yayilmisti.

 

Develer kurban edilir edilmez, Abdulmuttalip kurtulan oglunu evlendirmeye
karar verdi. Biraz arastirdiktan sonra, Vehb'in kizi Amine'yi uygun bir es
olarak seçtiler. Abdulmuttalip, Amine'yi ogluna, kizkardesi Hale'yi de
kendine istedi.

 

Abdulmuttalip o sirada yetmis yaslarindaydi, fakat yasina göre her
bakimdan hala genç görünüyordu. Abdullah güzellikte zamanin Yusuf'u
gibiydi ve o da yirmibes yasindaydi. Dügün yerine giderken yolda
Varaka'nin kardesi Kuteyle'nin yanindan geçmislerdi ki "Ey Abdullah" diye
bir ses duydular. Abdullah yüzünü Kuteyle'ye çevirdi, kadin ona nereye
gittigini sordu. Abdullah "Babamla gidiyorum" diye cevap verdi. Kuteyle:
"Beni simdi burada al ve benimle evlen, sana yerine kurban edilen develer
kadar deve verecegim." dedi. Abdullah ise "Babamla beraberim, onun
isteklerinin disina çikamam ve onu birakamam" diye cevap verdi.

 

Dügünden bir kaç gün sonra Abdullah yine Varaka'nin kardesi Kuteyle'ye
rastladi. Kadinin gözleri yüzünü öyle arastirir bakislarla tariyordu ki,
konusmasini bekler bir sekilde yaninda durdu. Kadin bir sey söylemeyince,
bir gün önce söylediklerini neden tekrarlamadigini sordugunda Kuteyle'den
su cevabi aldi: "Dün yüzünde varolan isik bugün yok. Bugün benim senden
istediklerimi bana veremezsin."

 

Evlenmelerin meydana geldigi yil MS 569 idi. Bunu takip eden yil Fil Yili
olarak bilinir ve birden fazla sebeple önem tasir.

 

RAHIP BAHIRA

 

Abdulmuttalib'in mallari hayatinin son döneminde oldukça azalmisti,
ölümünden sonra ogullarina sadece çok küçük bir miras biakmisti.
Ogullarindan bazilari, özellikle Ebu Leheb olarak taninan Abdu'l Uzza,
kendiliklerinden zengin olmuslardi. Fakat Ebu Talib fakirdi. Bu nedenle
yegeni kendisini, yasamini kazanmak için elinden geleni yapmaya zorunlu
hissediyordu. Yasamini keçi ve koyunlara çobanlik ederek kazaniyordu ve
gün geçtikçe Mekke'nin üstündeki tepelerde veya ötesindeki ovalarda
yalniz geçirdigi günler artiyordu. Buna ragmen amcasi onu bazen
beraberinde yolculuga götürüyordu. Bunlardan birinde, Muhammed
(S.A.V.) dokuz, bir görüse göre de oniki yasindayken bir ticaret kervaniyla
Suriye'ye kadar gitti. Busra'da, Mekke kervaninin her zamanki konak
yerlerinden birinde, içinde nesilden nesile bir hristiyan rahibin yasadigi bir
hücre vardi. Biri öldügünde, digeri onun yerini aliyor ve eski el yazmalarini
da içeren manastirdaki bütün esyaya varis oluyordu. Bu el yamalarindan
birinde Araplara bir peygamber gelecegi kayitliydi. Manastirda yasayan
Rahip Bahira bu kitaplarin hepsinden haberdardi. Bu konuyla ilgilenmesinin
asil sebebi ise Varaka gibi onun da peygamberin kendi yasam süresi içinde
gelecegine inanmasiydi.

 

Bahira, Mekke kervaninin manastirdan pek uzak olmayan konak yerinde
konakladigini bir çok defa görmüstü. Fakat bu sefer daha önce hiç
karsilasmadigi bir seyle karsilasti ve dona kaldi: alçak ve küçük bir bulut
onlarin üstünde yavas yavas ilerliyor ve sürekli yolculardan bir veya ikisi ile
günesin arasinda yer aliyordu. Büyük bir ilgiyle onlarin yaklasmasini izledi.
Birden ilgisi saskinliga dönüstü. Çünkü konakladiklari anda bulut hareket
etmeyi durdurdu ve altinda gölgelendikleri agacin üstünde sabit olarak
kaldi. Agaç ise dallarini asagiya indirerek onlarin iki kat gölgede olmalarni
sagliyordu. Bahira böyle bir mucizenin öneml oldugunu biliyordu. Sadece
yüce bir sahsiyetin varligi bu olayi açiklayabilirdi ve aniden beklenen
peygamber aklina geldi.

 

Manastira kisa bir süre önce büyük miktarda yiyecek gelmisti, elindekilerin
hepsini birlestirerek kervana söyle bir haber gönderdi: "Ey Kureysliler!
Sizin için yiyecekler hazirladim ve buraya gelmenizi istiyorum. Yasli-genç,
köle-hür hepinizi davet ediyorum."

 

Bunun üzerine hepsi manastira geldiler, fakat Bahira'nin tembihlerine
ragmen Muhammed (S.A.V.)'i develerin ve yüklerin yaninda gözcü olarak
biraktilar. Bahira oradakiler içinde kitapta tarif edilene benzer bir yüz
göremeyince eksikligi farketti. "Ey Kureysliler! Geride kimse
kalmadigindan emin misiniz?" diye sordu. "Baska kimse kalmadi" dediler,
"sadece en küçügümüz olan bir erkek çocuk kaldiç" Bahira "Ona öyle
davranmayin, onu da çagirin; bizimle beraber yemekte bulunsun" dedi.
Sonra çocugu yemege çagirdilar.

 

Çocugun yüzüne bir kez bakmak Bahira için bu mucizeleri açiklamaya yetti.
Yemek boyunca onu dikkatle incelediginde yüz ve vücut özelliklerinin kendi
kitabinda anlatilanlara ne denli yakin oldugunu gözledi. Yemekten sonra
rahip bu genç misafirin yanina gitti ve ona yasam sekli, uykulari ve genel
konulardaki tavirlariyla ilgili bazi seyler sordu. Çocuk ona bu konularda
ayrintili cevaplar verdi; çünkü adam saygidegerdi, sorular ise saygili ve
hürmetkarca soruluyordu. Hatta rahip sirtina bakmak istediginde, gömlegini
siyirmakta tereddüt etmedi. Bahira zaten kesinlikle onun peygamber oldugu
kanaatindeydi. Bir de sirtindaki iki kürek kemigi arasinda, kitabinda
anlatilan yerde peygamberlik mührünü görünce tüm süpheleri silindi. Bahira
Ebu Talib'e döndü ve "Bu çocukla akrabalik dereceniz nedir?" diye sordu.
Ebu Talib "Oglumdur" dedi. Rahip, "Oglunuz degil, bu çocugun babasi sag
olamaz" dedi. Ebu Talib "Kardesimin ogludur" dedi. "Peki babasina ne
oldu?" dedi rahip. Öteki "Daha annesi ona hamileyken öldü" dedi. "Iste bu
dogru" dedi Bahira, "Kardesinin oglunu ülkene geri götür ve onu
yahudilerden koru. Çünkü benim bildigimi onlar da bilirler ve görürlerse
ona kötülük yaparlar. Kardesinin oglunun geleceginde büyük seyler gizli."

 

EVLILIK TEKLIFLERI

 

Mekke'deki zengin tüccarlardan birisi bir kadindi -Esed kabilesinden
Huveylid'in kizi Hatice. Ayni zamanda hristiyan olan Varaka'nin ve kardesi
Kuteyle'nin de kuzeni idi. O zamana dek iki kez evlenmisti ve ikinci
kocasinin ölümünden beri kendi adina ticaret yapacak bir adam
görevlendirmeyi adet edinmisti. Bunlardan biri de artik Mekke'de el-Emin
(güvenilir), serefli olarak taninan Muhammed (S.A.V.)'di. Bu söhreti
isekendisine emanet edilen ticaret kervanlarinin sahiplerinden yayiliyordu.
Hatice, O'nu bir kölesini de yanina vererek ticaret kervaninin basina getirdi.
Gidip dönene kadar yanindaki köle bir çok mucizelere sahit olmustu.
Bunlari Hatice'ye anlatti, Hatice de Kuzeni Varaka'ya. Varaka "Eger bu
dogruysa, Hatice, Muhammed (S.A.V.) kavmimize gönderilen
peygamberdir. Uzun süreden beri bir peygamberin gelecegini biliyordum ve
iste geldi."

 

Hz. Hatice, Hz. Muhammed (S.A.V.)'e evlilik teklifi götürdü. Hz.
Muhammed (S.A.V.) maddi imkansizligini ileri sürerek "Ben böyle bir
evliligi nasil yapabilirim?" dedi. Araci Nuseyfe "Orasini bana birak!"
deyince Hz. Muhammed (S.A.V.) "O halde benden tarafi tamam" dedi.
Gereken her sey yapildi ve aralarinda Hz. Muhammed (S.A.V.)'nin yirmi
disi deve vermesi kararini aldilar.

 

ÇOCUKLARI VE HZ. ZEYID

 

Damat amcasinin evinden ayrildi ve gelinle birlikte yasamak üzere onun
evine yerlesti. Hatice kocasina bir es oldugu kadar, onun en yakin arkdasi
ve ideallerini ve isteklerini paylasan bir dostu idi. Acilar ve kayiplar olsa da
evlilikleri çok mutlu geçiyordu. Hz. Hatice, Hz. Muhammed (S.A.V.)'e alti
çocuk dogurdu, iki erkek ve dört kiz. En büyük çocuklari Kasim adinda
bir oglan çocuguydu. Bundan sonra O'na Ebu'l Kasim (Kasim'in babasi)
denmeye baslandi. Fakat çocuk iki yasini doldurmadan vefat etti. Ikinci
çocuklari Zeyneb adinda bir kizdi, onu üç kiz çocugu daha takip etti:
Rukiyye, Ümmü Gülsüm ve Fatima. Son çocuklari ise yine çok az bir süre
yasayan bir erkek çocuguydu. Evlendigi gün Muhammed (S.A.V.)
babasindan miras kalan sadik cariyesi Bereke'yi azat etti. Hatice ise O'na
kölesi Zeyd'i hediye etti. Zeyd iyi bir ailedendi, fakat yillar önce kaçirilarak
köle olarak satilmisti. Muhammed (S.A.V.)'in kölesi olduktan aylar sonra
bir gün daha önce yakalayamadigi bir firsati, ailesine haber gönderme
imkanini yakalamisti: Mekke sokaklarinda kendi kabilesinden adamlara
rastladi. Eger onlari bir önceki yil görmüs olsaydi, duygulari çok farkli
olurdu. Böyle bir karsilasmayi uzun süredir arzuluyordu, fakat simdi
saskinliga düsmüstü. Rahatinin iyi oldugunu ve geri dönmek istemedigini
anlatmak üzere birkaç misra yazip gönderdi. Ailesi haberi aldiginda hemen
yola çiktilar ve Hz. Muhammed (S.A.V.)'e Zeyd'i kendilerine satmasini
teklif ettiler. Hz. Muhammed (S.A.V.) "Birakin kendisi seçsin, eger sizi
seçerse hiçbir ücret istemeden onu size veririm; eger beni seçerse, ben;
beni seçen birinin üstünde karar verici degilim."dedi. Zeyd'e soruldugunda
sunlari söyledi: "Senin üstüne baska adam seçecek degilim. Sen bana
annem ve babam gibisin." Ailesi hayret etti.

 

Hz. Muhammed (S.A.V.) daha sonraki konusmalari kisa keserek onlari
Kabe'ye davet etti. Hicr'de ayakta durarak yüksek sesle sunlari söyledi:
"Ey burada bulunanlar, sahid olun ki, Zeyd benim oglumdur, ben onun, o
da benim varisimdir." O günden sonra Zeyd, Zeyd Ibn Muhammed diye
anilmaya basladi.

 

KABE'NIN YENIDEN INSASI

 

Hz. Muhammed (S.A.V.) 35 yasinda iken Kureys'liler Ka-be'nin tekrar
insasina karar verdiler. Kabe yikildiktan sonra Hacerü'l Esved'in bulundugu
kösede Süryanice bir yazi buldurlar ve onu bir yahudiye okuttular. "Ben
Allah'im ve Bekke (Mekke)'nin Rabbiyim. Mekke'yi ve gökleri ben
yarattim, Ay'a ve Günes'e sekil verdigimi ve Günes'in etrafina dokunulmaz
olan yedi melegi yerlestirdigim gün yarattim. O (Mekke), insanlara süt ve su
ile yardim eden iki tepe varoldukça varolmaya devam edecektir." yazmakta
idi. Bir parca yazida Ibrahim makaminda Kabe'nin kapisi yaninda Hz.
Ibrahim'in ayak izini tasiyan kayanin altinda bulundu. "Mekke, Allah'in
kutsal evidir. Onun sürekliligi üç yönden gelir. O'nun yakinindaki insanlar
onu ilk kirletenler olmasin."

 

Ka-be'nin yapilmasinda bütün kabileler çalisti ve yeniden yapildi. Sira
Hacerü'l Esved tasinin yerine konulmasina geldiginde yerlestirme serefine
tüm kabileler nail olmak istemekte idiler. Aralarinda anlasamiyarak ihtilafa
düstüler. Bu tartisma bir kaç gün sürdü ve yasli bir adam söyle bir öneri
getirdi: "Mescid'e ilk giren hakem olsun." Tam busirada Hz. Muhammed
kapidan içeri girdi. Hepsi Muhammed Emin'dir karari kabulumuzdür
dediler. Durumu kendisine anlattilar. Hz Muhammed bana bir kumas getirin
dedi. Kumasi yere serdi. Hacerü'l Esvedi kendi elleriyle kumasin üzerine
yerlestirdi. Her kabilenin reisi bezin ucundan tutsun. dedi. Tas yükselincede
onu yerine kendi elleriyle yerlestirdi. Böylece insaatin kalan kismina devam
edildi ve sorun çözüldü.

 

ILK VAHIY VE PEYGAMBERLIK

 

Hz. Muhammed'e bazi haller olmaya basladi. Bunlarin nasil oldugu
soruldugunda "uykuda iken gelen sabahin aydinligi gibi gerçek görüntüler"
oldugu söylerdi. Hira dagindaki bir magaraya inzivaya çekilmeye basladi.
Sehirden ayrilip magaraya yaklastiginda "Ey Allah'in Rasülü, sana selam
olsun." seslerini duyardi. Geriye dönüp bakinca agaçlar ve taslardan baska
hiç bir sey göremezdi. Ramazan ayinda kirk yasinda iken insan seklinde bir
melek geldi ve O'na "OKU" dedi. O, "ben okuma bilmem" deyince, Melek
onu eline aldi ve dayanabilecegi son nokyata kadar sikti. Sonra tekrar
"OKU" dedi. "Ben okuma bilmem!". Üçüncü kez ayni olay tekrarladindi.
ve biraktiginda söyle dedi:

 

Insana bilmedigini ögretti. (A'lak Suresi 1-5) Bunlar Kur'an-i Kerimin ilk
gelen ayetleridir.

 

O bu sözleri melegin arkasindan tekrarladi ve melek onu birakip gitti. (Bu
melek vahiy meledigi Cebrail A.S.'di) Sonra Peygamberimiz Hira
magarasindan evine döndü. Olaylari Hz Hatice validemize anlatti. Hz.
Hatice O'na "-Senin peygamber olacagini umuyordum. Ne mutlu sana.
Müjdeler olsun sana!" dedi. Hz Hatice hemen amcasinin oglu Varaka Bin
Nevfel'e olanlari anlatti. Varaka'nin cevabi: "-Bu gördügün Allah-i Tealanin
Musa'ya indirdigi Namus-u Ekber'dir. (Cebrail'dir) Ah keske senin davet
günlerinde genç olsaydim. Kavmin seni çikaracagi günlerde hayatta
bulunsaydim." dedi ve Rasulullahin mübarek baslarindan öptü.

 

Ilk vahiyden sonra vahiy belli bir süre kesintiye ugradi. Bu sessizlik
döneminden sonra onu temin edici bir vahiy geldi. (Duha Suresi 1-11)

 

ILK EMIR NAMAZ

 

Hz Muhammed (S.A.V) en yakin ve sevgili buldugu kisilere Melek ve
Vahiy hakkinda gördüklerini anlatmaya basladi.Bir gün Cebrail ona geldi ve
topuguyla çimenlige vurdu. Oradan hemen su fiskirmaya basladi.Namazdan
önce nasil temizlenecegini peygambere gösterdi ve abdest aldi. Peygamber
onu taklit ettive namazi nasil kilacagini, kiyam, rüku, sücud ve tesehhüd
mikteri oturmanin nasil yapilacagini ögretti ve namaz vakitlerini ögretti.
Peygamber evine dönünce ögrendiklerini Hatice'ye de ögretti ve birlikte
namaz kildilar.

 

Din artik abdest ve namaz esalari üzerine kurulmustu.Hatice'den sonra bu
esalari ilk uygulayanlar Ali, Zeyd, Ebu Bekir idi.

 

AILENI UYARIP KORKUT

 

Henüz Islam'a açik bir çagri yapilmamisti, fakat gün geçtikçe mü'minler
grubuna kadin-erkek bir çok genç katiliyordu. Peygamberin kuzenleri de
dahil bir çok akrabasi yeni dine girmelerine ragmen amcalarindan hiçbiri
onun pesinden gelmeye yatkin görünmüyordu. Ebu Talib, Hamza ve Abbas
Peygamberi kisisel olarak sevdikleri halde, Ebu Leheb açikça yegeninin
sapik oldugunu söylüyordu.

 

"(Öncelikle) en yakin hisimlarini(asiretini) uyarip korkut."(Suara :214)
ayetinden sonra Peygamber(sav),Ali!yi çagirip Abdulmuttalib ogullarini bir
araya toplamasini, onlara yemek verecegini söyledi. Hasim Kabilesi gelince
1 koyun budu ve bir masrapa süt bütün kabileyi doyurmaya yetti.

 

KUREYS KARSI ÇIKIYOR

 

Islâm'in ilk günlerinde, müslümanlar sik sik Mekke'nin disina gider ve
topluca namaz kilarlardi. Bir gün birkaç putperest,onlar namaz kilarken
alay edince Zühre Kabilesinden Sa'd kafirlerden birini yaraladi. Bu Islam'
da ilk kan dökülmesi oldu. Fakat Peygamber Efendimize sik sik gelen
vahiylerde sabrin tavsiye edilmesini dikkate alarak o günden sonra
siddetten kaçinmaya karar verdiler. "Onlarin demelerine karsi sen sabret
ve onlardan güzel kopma(düsünce ve eylem bakimindan köklü bir
tutum )ile kopup ayril" ve "Sen simdi o küfretmekte olanlara mühlet
ver, kendilerine az bir süre tani"(Müzemmil:10-11)

 

Kureys'ten bir grup Ebu Talib'e gelip yegenini engellemesini, yoksa savas
çikaracaklarini söylediler. O da yegenine haber göndererek kendini
korumasini istedi. Kureysin korkusu o sene hacca gelecek olanlarin
Muhammed (sav) ve taraftarlarinin putlari horgördügünü farkedip, bir daha
Mekke'ye gelmemeleri ve bunun sonucu olarak da hem ticaret hem de
Mescit koruyucularinin seref ve haysiyetinin kötü duruma sokulacak
olmasiydi

 

Kureys bu durumu önlemek için çesitli yöntemler aradi.Mekke'ye gelen
Arap'lara, Muhammed' in (sav) araplari temsil etmedigi anlatilmaliydi.
Bunun yanisira baska seyler söylemek gerekliydi.Önce mecnun (deli) veya
sair demeyi düsündüler, fakat daha sonra büyücü demek konusunda
hemfikir oldular. Çünkü biliyorlardi ki Muhammed insan kazanmak
konusunda çok basariliydi.

 

Planlarini titiz bir sekilde uygulamalarina ragmen, nasibi olanlarin Islam'a
girmesine engel olamadilar. Mekke'ye gelen hacilar,kendilerine
düsmanlarindan farkli bir hikaye anlatan Peygamber (sav) taraftarlariyla
karsilastilar ve her biri yaratilisinin geregi olarak iman etti.Arabistan'in her
yerinde, özellikle de Yesrib'de yaygin olarak yeni dinden bahsedilmeye
baslandi.

 

EVS VE HAZREÇ

 

Evs ve Hazreç kabileleri kendileriyle birlikte Yesrib'de yasayan bazi yahudi
kabileleriyle müttefiktiler. Fakat çogunlukla aralari kötü idi.Çünkü tek
tanrici yahudiler, Allah'in seçilmis kullari olarak, çok tanrili Arap'lara
güçlerinden dolayi saygi duymalarina ragmen kisaknçlik besliyorlardi.
Yahudi alimleri ve kahinler,peygamberin nereye gelecegini soranlara
Yemen tarafini isaret ederlerdi. Yesribliler Mekke'de bir peygamber
gelecegini duyunca dikkat kesildiler, çünkü zaten akide olarak tek tanrici
akideye asina idiler. Yahudiler, onlarla iyi geçindikleri zamanlarda, Tanri'nin
biriligini ve insanin esas amacinin ne oldugunu anlatirlar ve bu konuyu
birlikte tartisirlardi.

 

Yahudiler peygamber gelecegine inaniyor; fakat "Allah nasil olur da seçilmis
olmayan bir milletten birini peygamber olarak gönderir."diye
inanmiyorlardi.Bunun yaniisra Hazreçliler, simdi bir peygamber oldugunu
iddia eden ve daha önce çocukken annesiyle, sonralari da Suriye'ye
giderken birçok kez ugramis Yesrib'e ugramisolan bu adamla aralarinda
güçlü kan bagi oldugunun farkindaydilar.Hacilar ve Mekke'yi ziyaret
edenlerin getirdigi haberlerle desteklenen tüm bu faktörler, vadi halkinin
üzerinde etkisini göstermeye basladi.

 

Evs ve Hazreç Kabileleri arasinda; -2 kisi arasindaki bir çatismadan
dolayi- savas baslamisti ve bu baslica sorun haline gelmisti.Bu nedenle
Evs'in ileri gelenleri, Mekke'ye,Kureyslilerden Hazreç'e karsi yardim
istemek üzere bir delege göndermeye karar verdiler. Delegeler,Kureys'ten
cevap beklerken Peygamber(sav) yanlarina geldi; o da görevinden ve teblig
etmekle yükümlü oldugu dinden bahsetti,Kur'an'dan bir bölüm okudu.Muaz
oglu Ilyas ona inandi.Bu nedenle o,Islam'a giren ilk Yesrib'li sayilabilir.

 

EBUCEHIL VE HAMZA

 

Mekke'deki Mü'minlerin sayindaki artis,beraberinde kafirlerin düsmanligini
da arttirdi. Islam'in en kötü düsmanlarindan biri, ailesi ve arkadaslari
arasinda Ebu'l Hakem diye anilan,mü'minlerinse adini Ebu Cehil(cehaletin
babasi ) koyduklari Mahzum kabilesinden Amr idi. O zaman Mahzumilerin
basinda bulunan Velid'in de yegeni oluyordu ve onun yerine geçeceginden
emindi. Peygamberi kötülemek için çalisanlarin en usanmazi ve onu büyücü
diye adlandiranlarin en bagirgani idi. Çaresiz Mü'minlere karsi acimasizlikta
çok asiri idi ve diger kabileleri de buna tesvik ediyordu.

 

Bir gün Peygamberimizi (sav) Mescid'in disindaki Safa kapisi yakininda
otururken gördü. Karsisina geçerek agzina gelen bütün küfürleri söyledi.
Peygamber(sav) ona sadece bakti, hiçbirsey söylemedi. Ebu Cehil
Kureyslilerin yanina döndü. O sirada avdan dönen Hamza karsidan
gözüktü. Onun yaklastigini görünce, Safa kapisina yakin olan evinden bir
kadin çikti ve onu durdurdu. Peygambere bagli olan bu kadin,  Ebu Cehil'in
Peygambere(sav) küfürlerini duymus ve sinirlenmisti. Hamza'ya; Ebu
Cehil'in yegenine küfür ve hakaret ettigini, onun da karsiliginda hiçbirsey
söylemedigini anlatti. Kabe' yi isaret ederek Ebu Cehil'in orada oldugunu
belirtti.Hamza yumusak huylu bir insandi,bununla birlikte Kureys'in en
cesuru idi,kizdirildiginda ise en sert adami olurdu. Su anda güçlü yapisi
kizginliktan sarsiliyordu. Kabe'ye giren Hamza, Ebu Cehil'in yanina giderek
yayi tüm gücüyle arkasina indirdi. "Ben de onun dinindenim, onun iddia
ettiklerinin hepsini onayliyorum. Eger karsi çikmaya gücün varsa bana karsi
çik." Ebu Cehil kendisine yardim etmek isteyenleri durdurarak söyle dedi:
"Birakin, Ebu Umare istedigini yapsin, çünkü Tanri'ya andolsun ki onun
yegenine çirkince küfrettim."

 

KUREYS'IN ISTEKLERI VE TEKLIFLERI

 

Hamza'nin müslüman olusundan sonra Kureys artik Peygamber'e,
Hamza'nin koruyacagini düsünerek, direkt saldirilarda bulunamiyorlardi.
Bunun için Muhammed (s.a.v.)'e teklif götürmeye karar verdiler. O'na
"Sen, bildigin gibi kabilenin soylularindansin ve senin soyun sana serefli bir
konum sagliyor. Fakat sen halkina ciddi ve tehlikeli bir mesele getirdin,
bununla onlarin toplulugunu birbirinden ayiriyor, onlarin yasam tarzinin
saçma oldugunu söylüyor, dinlerini ve tanrilarini küçümsüyorsun ve onlarin
atalarina kafir diyorsun. Eger istedigin zenginlikse, mallarimizi birlestirir seni
aramizda en zengin kimse yapariz.. Eger istedigin serefse, seni liderimiz
yapariz ve senin sözünden hiç çikmayiz. Ve eger kral olmak istiyorsan seni
kral yeperiz. Eger sana musallat olan cinden ve hastaliktan kurtulamiyorsan
sana bir hekim buluruz ve iyilesene dek senin için tüm servetimizi harcariz.
Peygamber (s.a.v.), ayetlerle etkileyici bir cevap verdikten sonra okumasini
su sözlerle bitirdi:

 

"Gece, gündüz, günes ve ay O'nun ayetlerindendir. Siz günese de, aya da
secde etmeyin. Allah'a secde edin ki, bunlari kendisi yaratmistir. Eger O'na
ibadet edecekseniz."

 

Onlarin tek cevabi daha önce kaldiklari yerden devam etmeleriydi. Eger
onlarin tekliflerini kabul etmiyorsa, Allah'in elçisi olduguni ispatlayacak
birseyler göstermeliydi, o zaman mesele hallolurdu. "Rabbinden
çevremizdeki daglari kaldirmasini, topragi dümdüz yapmasini ve
ülkemizdeki daglari kaldirmasini, topragi dümdüz yapmasini ve ülkemizden
Suriye ve Irak gibi nehirler akitmasini iste... Veya bizin için bunlari
istemeyeceksen kendin için bir seyler iste. Allah'tan senin sözlerini
dogrulayip bizimkileri yalanlayacak bir melek indirmesini iste... ki senin
Allah katinda ne kadar degerli olduguni görelim." Peygamber onlara su
cevabi verdi: "Ben Allah'tan böyle seyler isteyecek degilim, çünkü O beni
uyarmam ve müjdelemem için gönderdi." Onu dinlemeyi reddederek söyle
dediler: " O zaman gökyüzünü parça parça üzerimize indir." Bunu su ayete
karsi söylüyorlardi: "Eger biz dilersek onlari yerin dibine geçirir, ya da
gökten üzerlerine parçalar düsürürüz." "Karar verecek olan Allah'tir, dilerse
yapar" diye cevap verdi Peygamber (s.a.v.).

 

KUREYS'IN ILERI GELENLERI

 

Peygambere tabi olanlar sürekli artiyordu. Fakat bunlarin hemen hepsi ya
köle ya azatli ya da Mekke disindaki Kureyslilerden olusuyordu.
Abdurrahman, Hamza ve Erkam istisna hepsi zayif idiler, bunlar da liderlik
vasfindan uzaktilar. Bu nedenle Peygamber (sav), içinde amcasi Ebu
Talib'in de bulundugu Kureys liderlerinden hiç olmazsa birkaçini kazanmak
istiyordu. Eger Ebu Cehil'in amcasi Velid'in destegini kazanirsa, davetini
daha kolay yapabilecekti. Bir Gün Peygamber (sav) Velid'le sohbete
dalmisken, Islam'a henüz girmis kör bir adam yanlarindan geçti;
Peygamberin (sav) sesini duyunca kendisine Kur'an'dan bir parça
okumasini rica etti. O da biraz sabirli olmasini istedi. Adam israr edince
Peygamber (sav) hiddetlendi ve ondan yüzünü çevirdi. Sohbeti yarim
kalmisti. Fakat bunun bir kaybi yoktu, çünkü Velid mesaja tamamen
kapaliydi.

 

O anda vahiy geldi."Surat asti ve yüz çevirdi;kendisine o kör geldi
diye."

 

Kisa süre sonra Velid "Ben Kureys'in en üstünü oldugum halde bana
gelmiyor da Muhammed'e mi vahiy geliyor?" diyerek kendini begenmisligini
ortaya koyuyordu. Ebu Cehil de ondan geri kalmiyordu: "Biz, Abdu Menaf
ogullari ile aramizda seref konusunda yaris ederiz.Simdi onlar ' Bizim
adamlarimizdan biri Peygamber'dir. Ona gökten vahiy geliyor.' diyorlar. Biz
onun bir esini ne zaman elde edecegiz.Tanri'ya andolsun ki biz ona
inanmayacagiz." diyordu.

 

Digerleri de Ebu Cehil kadar olmasa da ayni seyi düsünüyorlardi.Hepsi de
degisik derecelerde vahyin diline ve üslûbuna duyarliydilar.Fakat anlamina
gelince babalarinin hiçbirsey kazanmadigini ve onlarin tüm çabalarinin bosa
gittigini vurgulayan âyetlere gönüllerini kapatmislardi: "Bu dünya hayati,
yalnizca bir oyun ve (eglence türünden) 'tutkulu bir
oyalanmadir.'Gerçekte ahiret yurdu ise, asil hayt odur.Bir
bilselerdi."(Ankebut:34).

 

KORKU VE ÜMIT

 

Elbette gençlerin ve zayiflarin hepsi ilahi daveti hemen kabul etmemisti;
fakat hiç olmazsa küçük yasamlarini bir klarnetin notalari gibi bölen davet
ve vaazlarin önem ve siddetine karsi kulaklarini tikamalarina neden olacak
kendini begenmislikleri yoktu.Osman'in çölde duydugu:"Ey uykudakiler,
uyanin" sesi vahyin kendisiydi.ve daveti kabul edenler uykudan
uyanmislardi.

 

Kafirlerin tutumu su sözlerle ifade edilebilir:"Bu dünya hayatimizdan
baskasi yoktur.Ve bizler diriltilecek de degiliz."(en'am:29)Bu sözlere
ilahi cevap da suydu:"Biz gögü, yeri ve ikisi ikisi arasindakileri oyun
olsun diye yaratmadik."(Enbiya:16;Duhan:38) "Bizim bos bir amaç
ugruna yarattigimizi ve sizin gerçekten bize döndürülüp
getirilmeyeceginizi mi sanmistiniz?"(Mü'minûn:115)Bu ayetlerse henüz
küfrün yerlesmedigi kimselerde etkisini gösteriyorduve bunda emirleri
getiren elçinin etkisi çok büyüktü.

 

"Süphesiz:'Bizim Rabbimiz Allah'tir.'deyip dosdogru bir istikamet
tutturanlar (yok mu) onlarin üzerlerine melekler iner (ve der
ki):'Korkmayin ve hüzne kapilmayin,size vadolunan cennetle
sevinin.Biz dünya hayatinda da ahirette de sizin velileriniziz..Orda
nefislerinizin arzuladigi hersey sizindir ve istemekte oldugunuz hersey
de sizindir.Çok bagislayan, çok esirgeyen (Allah)'tan bir agirlanma
olarak"(Fussilet:30-32)

 

Benzer bir ayet:
"Bu mu daha hayirli, yoksa takva sahiplerine vadedilen cennet mi? Ki
onlar için bir mükafat ve son duraktir.Içinde ebedi kalicilar olarak,
orada her istedikleri onlarindir, bu rabbinin üzerinde istenen bir
va'didir."(Furkan:15-16)

 

Gerçek Mü'minler "Bizimle Karsilasmayi umanlar"diye tanimlanmistir.Oysa
kâfirler:"Bizimle karsilasmayi ummayanlar,dünya hayatina razi olanlar
ve bununla tatmin olanlar ve bizim ayetlerimizden habersiz(gafil)
olanlar."dir. Mü'min'in tutumu, her konuda kafirinkinin aksi olmalidir.
Hakk'a uyanik olmak sadece ümitlerin bu dünyadan Ahirete çevrilmesi
degil, Dünyada her tarafa serpilmis olan ayetlerden ders almasidir:

 

"Gökte burçlari kilan, onlariniçinde bir aydinlik ve nurlu bir ay
vareden (Allah) ne yücedir.O gece ile gündüzü birbiri ardinca
kilandir;ögüt alip düsünmek ya da sükretmek isteyenler
için."(Furkan:61-62)

 

Kureys liderleri küstahça peygamberlerden bu ayetleri (isaret ve mucizeleri)
göstermesini istediler.Gökten onu destekleyen bir melegin gelmesini veya
onun göge yükselmesini istiyorlardi. Ve bir gün dolunayin aydinlattigi bir
gecede, bir grup kâfir gelerek, eger gerçekten Allah'in Resûlü ise Ay'i ikiye
bölmesini istediler. Mü'min ve kararsizlari da  içeren büyük topluluk, Ay'i
ikiye ayrilmis görünce büyük bir saskinlik yasadilar. Peygamber(sav) "Iste
sahit olun." dedi. Bu mucizeyi asil isteyenler inkar ettiler ve bunun büyü
oldugunu söylediler. Diger taraftan inananlar sevindi, kararsizlarin bazilari
iman etti, bazilari da imana yaklasti.

 

"Kendileri bakmiyorlar mi o deveye, nasil yaratildi? Göge nasil
yükseltildi? Daglara; nasil oturtulup-kuruldu? Yere; nasil yayilip
dösendi?"(Gasiye:17-20)

 

Inananlardan beklenen korku ve ümidin her ikisi de Allah'a götüren
davranislardir. Allah'a sükrün belirtisi olarak söylenen "Hamd alemlerin
Rabbi olan Allah'adir." sözü ayni zamanda korku da tasir. "Rahman ve
Rahim olan Allah'in adiyla" sözü insani ümitle ayni yöne yöneltir. Bu, en
belirgin sekilde Fatiha sûresinde yer almistir : "Hamd, alemlerin Rabbi,
Rahman, Rahim ve din gününün maliki olan Allah'adir.Biz yalnizca
sana ibadet eder ve yalnizca Senden yardim dileriz.Bizi dosdogru yola
ilet, kendilerine nimet verdiklerinin yoluna, gazaba ugrayanlarin ve
sapiklarinkine degil..." Kur'an'in son sürelerinden Ihlas suresi de Islam
ögretisinin en güzel ve tam ifadesini yazan bir sûredir.

 

"De ki: O Allah birdir. Allah Samed'dir. O dogurmamis ve
dogrulmamistir.Ve hiç birsey O'nun dengi degildir."(Ihlas Sûresi)

 

ES-SAA (KIYAMET)

 

Kafirlerin siki sik öne sürdügü seylerden biri de, eger Allah gerçekten vahiy
gönderdiyse bir melek göndermeliydi fikri idi. Buna karsi Kur'an'in cevabi
suydu:
"Eger yeryüzünde (insan degil de) tatmin bulmus yürüyen melekler
olsaydi, biz de onlara göklerden elçi olarak elbette melek
gönderirdik."(Isra:95)

 

Cebrail'in zaman zaman yeryüzüne inmesi onu Kur'anî anlamda elçi
yapmiyordu. Elçi olabilmek için, mesaj getirilen insanlar arasinda yeryüzüne
yerlesmek gerekliydi. Kur'an söyle diyordu:
"Bize kavusmayi ummayanlar dediler ki: 'Bize meleklerin indirilmesi
ya da Rabbimizi bir görmemiz gerekmez miydi? 'Andolsun onlar kendi
nefislerinde büyüklüge kapildilar ve büyük bir azginlikla bas
kaldirdilar. Melekleri görecekleri gün, suçlu günahkârlara bir müjde
yoktur. Ve ogün (melekler onlara) derler ki:'(Size sevinçli haber)
yasaktir,yasak.' "(Furkan:21-22)

 

Bu yasaklama, onlarin dünya ile ahiret arasina bir perde çekilmesi için
yalvarmalarina, ama kibir içinde yalvarmalarina karsiliktir. Sema ile direkt
baglantiya geçildiginde ve dünya yerle bir olup zaman ve mekan
anlamsizlastiginda ebedi son gelmis olacaktir. "Insanlarin, her yana dagilmis
'pervaneler gibi olacaklari gün ve daglarin da etrafa saçilmis' renkli yünler
gibi olacaklari gün"   ve çocuklarin saçlarini agartan gün.", "Gerçekten
Rabb'inin katinda bir gün, sizin saymakta olduklarinizdan bin yil gibidir."

 

Kiyameti beklemek, muhakemeyi beklemektir. Kur'an, dogruyu yanlistan
ayiran bir vahiy kitabidir. Çünkü vahiy ezeli ebedi olanin fani iolanda
görünmesidir.ve bu nihai muhakemeye öncülük eder. Bu muhakeme
sonucunda Cennet'le Cehennem açikça görülür. Iyilik ve kötülügün izleri
artik ortaya çikmistir. Peygamberin(sav) dogru yola çagirmasi kendisine
karsi koyanlarin sapikligini tespit ettigi gibi, kendisine tabi olanlari da
mükemmellik derecesine ulastirir.

 

Bu konuda birçok ayet indirilmistir:
"Andolsun, biz bu Kur'an'da çesitli açiklamalar yaptik, ögüt alisverisi
düsünsünler diye.Oysa bu, onlarin daha da uzklasmalarindan
baskasini getirmiyor."(Isra:41)
"Biz onlari korkutmayiz.Fakat (bu) onlarda büyük bir azginliktan
baska birsey artirmiyor."(Isra:60)

 

ÜÇ SORU

 

Kureysliler toplandikleri her seferde, kendilerince en büyük problem
telakki ettikleri konu hakkinda mutlaka konusurlardi.Bu defa da
Yesrib'deki Yahudi Alimlerine danismaya karar verdiler."Onlara
Muhammed'den bahsedin , onu tarif edin ve söylediklerini iletin ;Çünkü
onlar ilk kutsal kitaba inaniyorlar ve mutlaka peygamberler hakkinda
bilgileri vardir, bizim se hiçbir bilgimiz yok" dediler.Yahudi alimleri su
cevabi verdi"Ona bizim söyleyecegimiz 3 soru sorun.Eger bunlara cevap
verebilirse, o Allah'in peygamberidir, fakat cevap veremezse yalanci ve
sahtekârdir  .Ona eski günlerde ülkesini terk eden genç adamlari, onlara ne
oldugunu ve ilginç hayat hikayelerini sorun. Yeryüzünün ötesine, dogusuna
ve batisina ulasan uzak yollarin yolcusundan haber vermesini isteyin.Bir de
Ruh'u, onun ne oldugunu sorun.Eger size bunlari söylerse ona uyun, çünkü
o bir peygamberdir."

 

Elçiler gelince Kureys liderleri bu 3 soruyu sordu. Peygamber(sav) de
"Yarin size bunlarin cevabini verecegim." dedi, fakat "Insaalah" demeyi
unuttu. Ertesi gün Kureysliler cevap için geldiginde onlari geri gönderdi. O
günden itibaren onbes gün boyunca hiçbir vahiy gelmedi.Cebrail de hiç
yanina ugramadi. Mekkeliler onunla alay ettiler, o ise bu sözler için
bekledigi yardimi alamadigi için üzülüyordu. En sonunda Cebrail, onu teselli
eden ve 3 soruya da cevap veren vahyi getirdi. Bu uzun bekleyisin sebebi
su ayetlerle açiklaniyordu: "Hiç bir sey hakkinda 'Ben bunu yarin mutlaka
yapacagim.' deme.Ancak: 'Allah dilerse'(yapacagim de)."

 

Vahyin bu gecikisi peygamberi üzmesine ragmen mü'minlere güç
kazandirmistir. Her ne kadar kâfirler bu gecikmeden sonuç çikarmayi
reddettilerse de, kafalarinda süphe olan birçok Kureys'li için bu, vahyin
Peygamber tarafindan uydurulmadigina, bilakis Allah'tan geldigine delil idi.
Eger Muhammed (sav) daha önceki vahiyleri uydurdu ise, bu alay edilme
ve üzüntüye ragmen bu kez vahyi geciktirmesi anlamsiz degil miydi?

 

Inananlar herzaman oldugu gibi vahyin kendisinden güç aliyorlardi.
Kureysliler, eski günlerde ülkesini terkeden gençlerin hikayesini
sorduklarinda _bu hikâyeyi o zamana kadar Mekke'de hiç kimse
duymamisti_bu hikayenin o anki durumlariyla ilgili oldugunu, inananlarin
yüceligini ve inanmayanlarin kötülügünü anlattigini bilmiyorlardi. Efes'li
uyuyanlarin hikayesi söyle anlatilir : Milattan sonra III.yy.in ortalarinda halki
putperestlige sapmis olan bir grup genç Allah'a imani muhafaza ediyorlardi,
halk da onlari bu yüzden cezalandiriyordu. Bu eziyetlerden kaçmak için bir
magazaya sigindilar ve orada 300 yil kadar uyudular.

 

Yahudilerin o zamana dek bildiklerinden baska Kur'an-i Kerim'deki kissa
hiçbir insanin görmedigi ayrintilardan da bahseder.Örnegin, uyuyanlarin
uyandiktan sonra yüzyillar boyu uyuduklarini nasil farkettiklerini ve
köpeklerin ön ayaklarini kapinin esigine nasil uzatarak yattigini anlatir.

 

Ikinci soruya gelince, bu büyük yolcu Zü'l-Karneyn'dir. Vahiy onun doguya
ve batiya yaptigi yolculugu anlatir ve sorulandan fazlasina cevap vererek
3.yolculuktan bahseder. Zü'l-Karneyn iki dagin arasinda yasayan bir
topluluga rastlar ve o topluluk Zü'l-Karneyn'e kendilerini Yecüc, Mecüc ve
cinlerden koruyacak bir duvar yapmasi için yalvarirlar.Allah da ona cinleri
ve kötü ruhlari bir yere toplama gücü verir. O belirli günde, bu kötü ruhlar
yeryüzünde büyük karisikliklara sebep olacaklardir. Onlarin ortaya çikisi,
Kiyamet saatinden önce olacaktir ve vaktin yaklastigini gösteren
isaretlerden biri olacaktir.

 

Üçüncü soruya cevap olarak Vahiy, insanin aklî kapasitesinin ruhu
kavarmaya yetmeyecegini söyler: "Sana ruhtan sorarlar, de ki:'Ruh,
Rabbimin emrindedir, size ilimden yalnizca az birsey verilmistir.'
"(Isra:85)

 

Yahudiler, Peygamberin(sav) sorulara verdigi cevaplari ilgiyle karsiladilar
ve son cümledeki "ilmden az verilmistir" ibaresinin yahudileri mi yoksa
Araplari mi kasdettigini sordular.Peygamber:"Her ikisini de" cevabini
verince kendilerinin her türlü konuda bilgi sahibi oldugunu söyleyerek karsi
çiktilar.Çünkü onlar ,Kur'n'in da tasdik ettigi gibi herseyi ayri ayri
açiklayan(En'am:154) bir kitap olan Tevrat'i okuyorlardi.Peygamber
onlara söyle dedi: "Sizin bildikleriniz Allah'in ilmi yaninda çok azdir.Fakat
yine de eger uygulasaniz bildikleriniz size yeter."Bundan sonra su ayet nazil
oldu:"Eger yeryüzündeki agaçlarin tümü kalem ve deniz de -onun ardina
yedi deniz eklenerek -(mürekkep) olsa, yine de Allah'in kelimeleri
yazmakla tükenmez."(Lokman:27)

 

Kureys liderleri yahudi alimlerini sözüne uymadilar,Yahudi alimleri de tüm
sorulara cevap vermesine ragmen onu kabul etmediler.Fakat bu cevaplar
baskalarinin Islâm'i kabûl etmesine neden oldu.Peygamberin taraftarlari
arttikça düsmanlari yasam tarzlarinin tehlikeye girdigini daha çok anliyor ve
kabilelerindeki müslümanlara iskenceler yapiyor, onlari dövüyor, aç ve
susuz birakiyorlardi.

 

Iskence yapanlarin en acimasizi Ebû Cehîl'di Eger yeni dine giren kisinin
kendisini koruyacak güçte bir ailesi varsa ona iskence edemiyor fakat
hakaret ediyirdu. Zayif kimselere iskence ediyor, diger kabileleri de buna
tesvik ediyordu.Kabilesindeki Yasîr,Sümeyye ve ogulleri Ammar'a (ra)
inkence edilmesine ve bunun sonucunda Sümeyye'nin ölümüne o sebep
oldu.Diger kabiledekiler onlar kadar dayanikli olamadilar. Içlerinden
gelmese de " Lat ve Uzza da Allah gibi sizin tanrilariniz degil mi? diye
soruldugunda "Evet" diyorlardi.Bu insanlar artik Islâm'i açikça
yasayamiyorlar, çogu gizli olarak bile yasayamiyordu.
Peygamber(sav),kendisi iskenceden kurtulabildigi halde, diger mü'minlerin
sürekli iskence çektiklerini görünce onlara söyle dedi:"Eger Habesistan'a
giderseniz, orada hiç kimseye haksizlik adaletsizlik yapmayan bir kral
bulacaksiniz.Orada dine simsiki bagli bir yasam vardir.Allah size
çektiklerinizden bir kurtulus yolu gösterene dek orada kalan kalin."Bunun
üzerinebir grup mü'min Habesistan'a gitmek üzere yola koyuldu. Bu,
Islâm'daki ilk hicret idi.

 

MIRAÇ

 

Ebû Talib'in karisi Fatimâ müslüman olmustu, Ali ve Cafer'in kizkardesleri
olan Ümmü Hani (ra) de Islâm'a girmisti.Fakat kocasi Hubeyre, Allah'in
birigine kapali idi. Bununla beraber peygamber her geldiginde onu iyi
karsilar, namaz vaktiyse evdeki müslümanlar cemaatle namaz kilarlardi.
Böyle günlerin birinde Peygamber (sav), namazini kildiktan sonra Ümmü
Hani 'nin teklifini kabul ederek geceyi onlarda geçirdi, fakat uyuduktan kisa
bir süre sonra kalkarak Mescid-i Haram'a gitti.Çünkü geceyi orada
geçirmeyi severdi. Oradayken uyku bastirdi ve uyudu: " Cebrail geldi ve
beni ayagiyla dürterek uyandirdi. Bundan sonra, beni kolumdan tutup
kaldirdi, birlikte Mescid'in kapisindan çiktik. Orada esekle katir arasi
beyaz bir binek vardi. Iki yaninda bacaklarini oynattigi yerde kanatlari vardi
ve her adimi gözün görebilecegi uzakliga variyordu."

 

Daha sonra Peygamber (sav), Burak adli binege Cebrail'le nasil bindigini,
Cebrail'in göge yükselirken binegin hizini, yönünü nasil ayarladigini, kuzeye,
Yesrib ve Hayber'in ötesine gidip Kudüs'e vardiklarini anlatti. Orada bir
grup peygamberle - Ibrahim, Musa, Isa ve digerleri - karsilastilar.
Mescidde namaz kilarken bütün peygamberler onun arkasinda namaz
kildilar. Daha sonra önüne iki fiçi kondu. Biri süt, biri sarap doluydu.
Peygamber (sav) süt dolu fiçidan aldi ve sarap fiçisina hiç dokunmadi.
Cebrail söyle dedi:" Sen dogru yola yöneltildin, sen de halkini o yöne
yönelttin ve sarap sana yasaklandi."

 

Daha sonra bu dünyadan semaya yükseltildi. Kudüs topraginin ortasindaki
bir tasin üstünden Burak'a tekrar binerek yedi kat göge yükseldi. Her sema
katinda Peygamberlerden biriyle görüstü. Onlari dünyevi olarak degil,
semavi olarak görüyordu. Sonra Cennet ve Cehennemi gördü. Cennetteki
bahçeleri söyle anlatir: " Yay büyüklügündeki bir cennet parçasi, günesin
dogup battigi tüm alandan daha iyidir. Eger Cennet kadinlarindan biri
yeryüzünün insanlarina görünse, gökle yer arasindaki bütün alani isik ve
güzel koku doldurur." Kendi manevi varligi hakkinda söyle demistir: "Adem
henüz su ile çamur arasi bir seyken ben peygamberdim."

 

Göge yükselisinin zirvesi Sidret'ül Münteha idi.Bir tefsirde sunlar
geçer:"Sidr kökünün kökü Taht'tadir ve bu agaç peygamber olsun,
Cebrail olsun herkesin bilme noktasinin sinirini belirler. Onun ötesi
Allah'tan baska herkese gizlidir." Evrenin bu kisminda Cebrail (as)
Muhammed (sav) 'e asil sekliyle, yaratildigi gibi göründü. Daha sonra
âyette geçtigi gibi: "Sidre'yi örten örtmekte iken, göz kayip sasmadi ve
(siniri) tasmadi. Andolsun, O, Rabbi'nin en büyük âyetlerinden olanini
gördü.."

 

Sidr Agacinda Peygamber ümmetine elli vakit namaz  farz kilindi. Söyle
anlatir:"Dönüsümde Musa'nin  - o size ne iyi bir dosttu! - yanindan
geçerken bana:'Sana kaç rekat namaz farz oldu? diye sordu.Ben elli vakit
oldugunu söyleyince, Hz.Musa: 'Namaz agir bir ibadettir. Rabbine söyle, ve
bunu hafifletmesini iste.'dedi. Bunun üzerin egeri döndüm.Allah on vakit
indirdi ve geri gönderdi.Fakat Hz.Musa yine çok buldu ve geri dönmemi
söyledi. Her seferinde beni geri gönderiyordu.Sonunda bes vakit namaz
farz kilindi. Musa (as) yine ayni seyleri söylüyordu. Ben: ' Rabbime gittim
ve utanana dek azaltmasini istedim; artik geri dönemem.' dedim.Ihlas ile
kilinacak her namaz on kati sevap kazandirir."

 

Peygamber (sav) ve Cebrail (asv) , Kudüs'teki otasin yanina indikten sonra
geldikleri yoldan, güneyden gelen kervanlari görerek Mekke'ye döndüler.
Kâ'be'ye vardiklarinda hâlâ geceydi. Peygamber oradan Yine Ümmü
Hani'nin evine gitti. Sabah olunca namaz kildilar. Sonra Peygamber ona : "
Sizinle aksam namazini kildim. Daha sonra Kudüs'e gittim ve orada namaz
kildim. Simdi de gördügün gibi namazi birilikte kildik." dedi.Ümmü Hani
ona: "Bunu baskalarina söyleme, çünkü onlar sana yalanci der ve seninle
alay ederler." O ise :"Allah'a yemin ederim ki söyleyecegim." dedi.

 

Ertesi gün Peygamber bu olayi anlatinca müsrikler inanmadilar. "Ona deli
demek için delil bulduk." dediler. Çünkü hepsi Kudüs'e gidip gelmenin bir
ay sürecegini biliyorlardi. Sonra bir grup Hz.Ebu Bekir'e gittiler. "Simdi
bakalim arkadasin hakkinda ne düsüneceksin? O bize dün Kudüse gidip
oarada namaz kildigini söylüyor." dediler.Ebu Bekir: "Eger o söylediyse
dogrudur. Bunda sasilacak ne var." dedi. Ve onun yanina giderek herkesin
içinde onu tasdik etti. Bazi kararsizlar dönmek üzereydiler, Peygamber,
Mekke'ye dönerken yolda gördügü kervanlari anlatiyor, O kervanin kaç
gün sonra ve ne sekilde gelebileceklerini söylüyordu. Kervanlar
Resulallah'in tarif ettigi sekilde gelince gerçekler ortaya çikmis oldu.

 

GÖÇLER

 

Peygamber (sav), Mekke'deki müslümanlari Yesrib (Medine)'e hicret
etmeye tesvik ediyordu. Ikinci Akabe Biatindan sonra Kureysli
müslümanlar yavas yavas hicret etmeye basladilar. Ebu Bekir ve Ali disinda
tüm müslümanlar hicret edince, Ebu Bekir (ra), Peygamber (sav)'den hicret
etmek için izin istedi. Peygamber (sav) ona: "Acele etme, belki Allah sana
bir arkadas verir" dedi. Ebu Bekir (ra), Peygamber (sav)'i beklemesi
gerektigini anladi.

 

Kureysliler müslümanlari, göçten men etmek, için ellerinden geleni
yapiyorlardi.Gidecegini haber aldiklari mü'minleri iskence ile dinden
döndürmeye çalisiyorlardi.Bu sekilde Hisam ve Ayyas, yalan söylenerek
yollarindan çevrildiler, ve iskence ile Islam'dan döndüklerini açikladilar.
Kisa zaman sonra bunun affedilmeyecek bir suç oldugunu anladilar. Fakat
bir süre sonra su ayet nazil oldu:"De ki:Ey aleyhlerinde olmak üzere
ölçüyü tasiran kullari, Allah'in rahmetinden ümit kesmeyin. Süphesiz
Allah bütün günahlari bagislar. Çünkü O, bagislayandir, esirgeyendir.
Azab size gelip çatmadan evvel, Rabbinize yönelip- dönün ve ona teslim
olun. Sonra size yardim da edilmez."(Zümer:53-54)

 

Hisam bu ayetleri okudu ve Ayyas'a gösterdi. Ikisi de Islam'a girdiler ve
kaçmak için bir firsat beklemeye basladilar.



» Bu sitemizi ziyaretiniz